Sözümüz Véblaqları سؤزوموز وئبلاقلاري

Telegram Ķanallarıتلگرام کاناللاري

Dış Bağlantılar ديش باغلانتيلار

Wednesday, May 22, 2024

TÜRKİYE NASIL FARS DEVLETİ’NİN İSTİRATEJİK MÜTTEFİKİ OLDU?

TÜRKİYE NASIL FARS DEVLETİ’NİN İSTİRATEJİK MÜTTEFİKİ OLDU?

AKP makamlarının İbrahim Reisi olayında İran devletine yönelik sergiledikleri sempati ve karşılılsız sevgi seli, bazılarına göre “Osmanlının İran’a Büyük Devlet Protokolü uygulaması” tutumunun devamıdır. Bu iddia tamamen gerçekdışı ve yanlıştır.

Osmanlının Büyük Devlet Protokolü uyguladığı “O” İran devleti, Haçlılara karşı Osmanlı ile birlik kuran laik Türk “Kacar” devleti idi. Türk düşmanı, Pan İranist ve Ermeni müttefiki, Haçlı ürünü olan bugünkü Fars Molla köktendinçi Şii devleti deyildi.

Kacar, İngiltere başta olmak üzere Avrupa Haçlı devletlerinin yıkmak istedikleri bir devletti. Zira Kacarlar Türk bir sülale idi, kendilerini Türkman ve kökenlerini Moğol biliyor ve bununla da kıvanç duyuyorlardı. Kökenlerinin Anadolu ile Türküstanda olduğunu her fırsatta vurguluyorlardı. Kacar döneminde Türkçenin Türkman ve Osmanlı lehçeleriyle birlikte Çağatay lehcesi de devletin defakto resmi dilleri arasındaydı. Kacar devleti, Osmanlı ile ittifak kuran, İran’da Ermeni kilisesinin ve Haçlı devletlerin maşası olan Safevilerin yaygınlaştırdıkları Sünni karşıtı tören ve söylemleri yasaklayan, Muzaffereddin Şah döneminde Osmanlı İttihad-ı İslam projesini benimseyen, Kacar ile Osmanlı’yı “Tek Devlet, Tek Millet” diye gören ve tanımlayan, okullarda Türkçe okutulmasını emr eden bir Türk devleti idi. Buna göre de başta Sultan Abdulhamid olmak üzere son dönem Osmanlı Sultanları Kacar devletini hep kolluyor, İngiltere – Rusya’ya karşı savunuyor, zayıflaması ve dağılmasını istemiyorlardı.

Daha önceleri Osmanlı İmparatorluğu Fars Şiism’e ve onun devletleşmesi, Haçlı uydurması ve Ermeni maşası olan Safevilere karşı çıkmış, ikiyüz yıl boyuncu savaşmıştır. Vaktiyle Sultan Selim sorunun temeline yönelmiş, İran’a yürümüş ve Türkili’ni kurtarmış, ancak hatalı bir deyerlendirme sonunda işi yarım bırakmıştır. Bu tehdidin kökenini kazımayarak Kızılbaş devletini dağıtmadan geri dönmüştür .....

Safeviler yıkıldıktan sonra Afşar Türkmanları Nadir Şah önderliyinde Afşar Devleti ve ondan sonra da Kacar Türkmanları Ağa Memmed Han önderliyinde Kacar Devletini kurmuşlardır. Osmanlı dostu olan bu iki Türkman devlet, Ermeni kilisesi ve Haçlı sömürgeci devletlerin maşası olan Safevilerin bütün yıkıcı ve Türk karşıtı mirasını birer birer temizlemiş, bu arada Safevi Şahlarının inkar ettikleri ve unutturmak istedikleri Türkmanlığı  ve Türkman kavramını dirçeltmiş, Türklük temelinde Osmanlı ile Safevilerin koparmak istedikleri insani, siyasi, askeri, edebi, kültürel vs. ilişki bağları yeniden kurmaya ve pekiştirmeye çabalamışlardır.

Osmanlının Büyük Devlet saydığı, işte bu iki Türk ve Türkman Afşar ve Kacar devletler idi. Sömürgeci Haçlı devletlerin 1925de Türk’e düşmanlığı temelinde ve Türk devletlerini Hindistan, Ortaasya, Ortadoğu ve Anadolu ile Balkanlarda birer birer dağıtma istiratejisi gereyi kurduğu şimdiki Fars devleti deyildi.

1909ta Kacar başkenti Tahran, anti Türk Taşnak ve Ezeli Babi teröristlerle Anglofil İranik dilli Bahtiyari, Mazeni, Gilek vs.nin silahlı çeteleri tarafından, ardından Birinci Dünya Savaşında bütün Kacar toprakları İngiltere ve Rusya, Türkili de onların müttefikleri olan silahlı Ermeni ve Asoru Hırıstiyan çeteler tarafından işgal edildi. Böylece Kacar Türk Devleti hızlı bir dağılma sürecine girdi. Bölgede işgalci Haçlı Ordular ve Hırıstiyan terörislerin yaptıkları Türk halkının katliamları ve Türk köy ve kentleri yağmalaması ve yakıp yıkması şiddetlenince, Türk milleti Osmanlı Sultanından resmen yardım istedi, Sultan da Türk milletine yardım elini uzattı. Sultanın emriyle Osmanlı Ordusu Türkili’ne girdi, ve on binlerce şehit vererek Haçlı işgalcileri püskürttü. Ardından Türkili’nin başkenti Tebrizde Urmulu Cemşid Han Subataylı Afşar önderliyinde “Türk Birlik Devleti”ni kurdu. Ancak İstanbul İngiliz, Fıransız, İtalyan ve Yunanistan ordularınca işgal edilince Osmanlı Ordusu bölgeyi terk etmeye mecbur oldu. Türkili’nde kurulan “Türk Birlik Devleti” de yıkıldı. Üç yıl sonra İngiltere Rıza Han eliyle Ahmed Şah Kacar’a karşı bir askeri darbe yaptı. Rıza Han da darbeden dört yıl sonra artık sadece kağıt üzerinde var olan Türk Kacar Devleti ile İrandaki bin yıllık Türk siyasi hakimiyetine son verdi ….

Türk Kacar devletini yıktıktan sonra, İngiltere ve başka Sömürgeci Haçlı devletler onun yerine Pehlevi Şahlığı adında katı Türk düşmanı olan Modern Fars Devletini kurduruverdiler. Fars Pehlevi Şahlığı Osmanlı yıkıldıktan sonra kurulmuş ilk Fars devleti, İran İslam Cumhuriyeti de onun devamıdır.

Modern Fars Devleti - Fars Pehlevi Şahlığı kurulduğu ilk günden İran’da yaşayan Türk milleti (Batı Oğuzlar) ile birlikte Türkmen (Doğu Oğuz) ve Halaç Türkik milletlerini yok etmek için “Türk Etnik Ve Dilsel Soykırımı Pılanı”nı geliştirdi ve uygulamaya koydu. Bu doğrultuda Türkçeyi, Türkçe eyitim ve Türk eyitim kurumlarını, Türk mediyasını, Türk yayın ve basınını, Türk milletinin tarihi ismi ve ednonimi olan “Türk”ü yasakladı. Farsca “Azeri” ve “Azerbaycanlı” uydurma, ırkçı ve koloniyalist ad ve kimlikleri yaygınlaştırdı. Türkçe şahıs isimlerini kadağan etti, ülkede bütün Türkçe toponimleri deyiştirip Farslaştırmaya başladı. İran’a bin yıldan fazla hüküm sürmüş Türk devletlerinin ve Türk milletinin medeni mirasını ya yıktı, ya yıkıma bıraktı, ya da Farslara mal etti. Tahran’da Ermeni Taşnak terör örgütüne üs verdi. İran’da yaşayan Türk halkının Türkiyeyle olan coğrafi bitişiklik ve bağını koparmak için Batı Azerbaycan İli’ni Kürtleştirmeye başladı, Iraklı Kürt kaçkınları oraya yerleştirdi. ….

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu ilk yıllarında, Osmanlıdan kalma subaylar ve makamlar, yeni Fars devletinin Türk karşıtı siyasetlerine karşı çıktılar, Urmu başta olmak üzere Türk bölgelerinde yeni İran makamlarının resmi törenlerde Türkçe yerine Farsça konuşmalarına itiraz ettiler, Türkili’nin bütün kentlerinde Türkçü derneklerin kurulmasına yardımda bulundular.

Hatta 1925de Pehlevi Şahlığı bir kaç ay sonra kurulmadan önce, Atatürk de Türk Kacar devletini kollama ve koruma Osmanlı siyasetine uygun olarak, Rıza Han’a karşı Sultan Ahmed Şah’a Kacar tahtını geri almak için askeri yardım önerisi yaptı. Ancak Ahmed Şah tarihi bir hata yaparak bu öneriyi reddetti.  

Bu dönemde Ruşeni Barkın, Rıza Nur, Süleyman Nazif, Fahrettin Şevket, ve onlarca başka Osmanlı – Cumhuriyet aydın, düşünür, yazar ve siyaset adamı, sık sık Batının Kacar Türk devleti’ni yıkıp yerine kurdurmak istediyi yeni Fars İran Devleti’nin sadece İran’da yaşayan Türk milletini yok etmekle kalmayıp, Haçlıların maşası ve Safeviliyin devamı olarak Türkiye Cumhuriyeti için de ebedi bir tehdit odağı oluşturacağını; Türkiye Cumhuriyeti’nin doğu sınırında İran’da yaşayan Türk halkı ve Türkili ülkesi Fars boyunduruğundan kurtulmadıkça ve kendi bağımsızlığını kazanmadıkça, Türkiye’nin de tam bağımsızlığını ve güvenliyini elde etmesinin mümkün olamayacağını anlattılar.

Ancak bu aydın ve düşünerlerin uyarılarına rağmen, o dönemde İngiltere ile yakın ilişkiler içinde bulunan Atatürk, Osmanlının Türk Kacar devleti ile İran’da yaşamakta olan Türk milletini koruma ve kollama geleneksel ve oturmuş siyasetini terk etti ve onlara sırtını çevirdi. Bu yeni siyasetin oluşmasında Atatürk’ün Misak-ı Milli temelinde  tam Avrupalı yeni bir Türk milleti yaratma ideali, dolayısı ile Avrupa yani Balkanlar ve Kıbrıstaki Türkleri kendi milletinden bilmesi - ancak Osmanlının tersine - Ortadoğu yani Suriye, Irak ve özellikle ülke ahalisinin yarısına yakınını oluşturan İran’daki Türk halkını kendi milletinden bilmemesi, onları yadırgaması ve dışlaması da etkili olmuştur.

Bununla da yetinmeyip İngiliz siyasetine uyumlu yüzseksen derecelik tarihi bir U dönüşü yapıp, Türk düşmanlığı temelinde İngiltere tarafından Türk Kacar hakimiyetine son vererek kurulan Fars Pehlevi rejimi ile istitatejik müttefik oldu. Daha sonra Atatürk İran tarihinde gelmiş geçmiş en katı Türk düşmanlarından biri olan, İran’da bin yıllık Türk hakimiyetine son veren, Türkçeyi yasaklayan ve Türk milletini yok etmek için Türk Etnik ve Dilsel Soykırımını devlet siyasetine dönüştürüp uygulayan Rıza Şah’ı tantanalı biçimde Türkiye’de ağırladı. ....

Böylece Türkiye Cuhmuriyeti Türk karşıtı aşırı Fars milliyetçiliyini benimsemiş yeni İran Devletinin İran’da yaşamakta olan Türk milletini Farslaştırmasına yeşil ışık yakmış oldu. İran Devleti de bunu Türk milletinin etnik temizlenmesi için Türkiye’nin kendisine verdiyi açık çek olarak kabul etti ve çekinmeden Türk Etnik Ve Dilsel Soykırımı’nı genişleterek ve derinleştirirerek uygulamaya koyuldu.

Ondan sonra Kemalist dönemi Türkiyesi’nde her düzeyde, devlet, akademi, mediyada İran hakkında Haçlı ve Oryantalist Tarih Yazımı ve propagansdası kabul edildi ve temal alındı. İran’ın çok milletli bir ülke olduğu inkar edilerek homojen bir Fars ve Pers ülkesi olduğu, tarihinin de Haçlı ve Oryantalist Tarih Yazımına uygun olarak Ariyanların buraya geldiyi 2500 yıl önceden başladığı ve sadece Zerdüştilerin, Perslerin ve Farsların tarihi olduğu yalanı yaygınlaştırıldı. Fars ile İran kavramları eşanlamlaştırıldı, “Fars edebiyatı”, “İran edebiyatı” olarak adlandırıldı. Türkiye’de günümüzde de devam eden Fars ve Pers olan İran’a karşı bir çeşit Tek Taraflı Aşk kültürü ve geleneyi yaratıldı, “Saf Fars olan İranı seven” ve “Perszede” akademisiyenler, tarihçiler, teknokratlar ve siyasetçi kuşakları yetiştirildi   ...

Türkiye halkı Kemalist dönemde İran’ın bin yıldan fazla Türkik dünyasının parçası ve merkezi olduğundan, ve bugün de on milyonlarca Türk’ün yaşadığı bir ülke ve nufusunun görece çoğunluğunun Türk olduğundan, bu ülkede devlet tarafından Türk Etnik Ve Dilsel Soykırımı uygulandığından habersiz bırakıldı.

Türkiye Türklerinin ecdadının aslen Azerbaycan, Türkili ve İran’dan gelen Türkler olduğu gerçeyi de onlardan gizletildi. Bu doğrultuda Türkiye Türklerinin Azerbaycan, Türkili, İran ve Ortadoğu’da yaşamakta olan Türklerle soy ve tarih ve kültür bağları ve devamlılığını yok etmek için, “Türkman” adı “Türkmen”le deyiştirildi, tarihi gerçekler çarpıtılarak Türkiyedeki Türkmanlar (Yörükler, Boy yapısına sahip Türkler, Orta ve Güney ve Doğu Anadolu Türkleri, ... ) doğrudan Türküstan’dan gelen Türkmenler - ve ne İran’dan gelen Türkmanlar - diye sunuldu ....

Oysa Anadolu’nun kapılarını Türklere açan Alparslan Ordusu’nun üsü Türkili’nde Batı Azerbaycan’ın Hoy kentinde idi. Anadolu’ya gelen Selçuklular ve başka Türk boyları, İran’da ve özellikle Yeni Türküstan veya Türkili’nde yaşayanlar Türklerle oraya dalga dalga daha önce Eski Türküstan veya Ortaasya’dan gelmiş Türklerdi. Osmanlı İmparatorluğunu kuran Kayı boyunun da ilkin yurtu ve vatanı Türkili’ndeydi. İran ve Türkili’nden Anadolu’ya gelen bu Türkler, (Mevlana, Hoca Dehhani, Nesimi, Sarı Saltuk, Husameddin Çelebi, Hacı Bektaş Veli, Baba İlyas Horasani, Dede Karkın, Ahi Evren, Abdal Musa, Geyikli Baba, Şeyh Buzağı, Aziz Urmevi, Seyid Lokman Aşırlı, Abdulkadir Meraği’nin oğul ve torunları, ve yüzlerce başkası) Anadolu ve Balkaların yerli Türk kültür ve medeniyetinin gerçek kurucuları idiler. Bu alanda Türk İslamı, Rum Abdalları, Alperenler, Horasan Erenleri, Ahilik, Bektaşilik, ve Türk Aleviliyi’nin yaratıcıları da bunlardır.

Calayırlı ve İlhanlılar, daha sonra Karakoyunlu, Akkoyunlular ve en son Kızılbaş döneminde bu sefer yüzbinlerce Anadolulu Türk ve yüzlerce Türk boyu ve oymağı Azerbaycan, Türkili ve İran’a geri akıştı. Böylece İran-Türkili-Azerbaycan ve Anadolu Türkleri kökenleri bir olmakla birlikte, yüzyıllar boyunca ve sürekli bir birine karışmakta ve kaynaşmaktaydılar. Bunun sonucunda Türkiye ve Türkili Türklerinin birbiriyle olan ilişkisi, Türkiye Türkleri ile örneyin Kırgızlar arasında olan ilişkisi gibi deyildir; Balkan Türkleri ile Anadolu Türklerinin arasında bulunan ilişki gibidir. Kemalism ve Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi devlet görüşü ise bu gerçeyi görmemeye, inkar etmeye ve deyiştirmeye çalıştı; Anadolu Türklüyünü Türkli’inde bulunan tarihi kökleri ve gerçek kökeninden kopardı. ....

İran’da yaşayan Türk milletinin gözünde Türkiye’nin kendisine karşı yaptığı bu U dönüş ve Türk karşıtı Fars milliyetçiliyi ve devletleşmesi olan İran Devleti ile kurduğu ittifak, her açıdan bir ihanet idi. Ancak bu U dönüş, Türkik dünyasına da kalıcı darbeler vurdu:

- Bu U dönüş Türkik dünyasının bin yıldan fazla merkezi olan ve ortasında yerleşen İran’ı savaşsız kansız iki elli Türk karşıtı Farslara ve dolayısıyla Türk düşmanı Haçlılara teslim etti.

- Bu U dönüş Osmanlı İmparatorluğunun yüzyıllar boyunca ve özellikle 19. yüzyıl ve 20. yüzyılın ilk çeyreyinde büyük çabalarla elde ettiyi kazanımları mahvederek, Türkik Dünyasını ortadan ikiye parçaladı, onun doğusu ve batısı arasında aşılmayacak bir duvar ve set yarattı.

- Bu U dönüş Türkik Dünyasının kalbine eski Pers İmparatorluğunu kurmayı düşleyen, Haçlı maşası Safevi ideolojisini ve saldırgan yayılmacı Fars ultramilliyetçiliyini benimsemiş Fars İran Devleti adında bir hançer sapladı.

Bu U dönüşü, aynı zamanda Türkiye’nin kendi milli çıkarlarına da ters idi:

-Kacar döneminde Türkiye’nin, İran’ın kuzeybatısında yerleşmiş Türkili’nin Azerbaycan Eyaleti üzerinden Kafkasya Azerbaycanı’na kesintisiz ve doğrudan toprak yolu ve coğrafi bitişikliyi vardı. Bu U dönüşten sonra, Türkiye ile Kafkas Azerbaycanı arasındaki bu coğrafi bitişiklik kesildi, bunların arasında Fars Devleti ve onun hakim olduğu geçilmez bir alan oluşuverdi. Bunun sonucundadır ki bugün Türkiye ve Azerbaycan Devletleri, Türk toprağı Araz’ın güneyinden geçen bir koridordan, Farsı hakimiyeti altında bulunduğundan dolayı, mahrum kalarak, bunun yerine Ermenistan toprağından geçen Zengezur koridorunun açılması için yalvarır olmuşlardır.

-Bu U dönüş Türkiye’nin doğusunda Batı Azerbaycan İli’nin İran Devleti ve Haçlı merkezlerce (yaydıkları ve Batı Azerbaycan İli’ni Kürdüstan diye gösteren Büyük Kürdüstan haritalarında) Kürdüstanlaştırılmasının yolunu açtı.

- Batı Azerbaycan İli’nin Kürdüstanlaştırılması, hem bölgede yeni bir Anti Türk odak yaratacak, hem de bölge demografisini Türk’ten Kürt’e deyiştirerek, Türkiye Türkili - Kafkasya Azerbaycanı arasında coğrafi kopukluğu ebedileştirecektir.

- Bu U dönüşle daha önce Osmanlının nüfuz alanı olan Türkili ve özellikle Batı Azerbaycan İli, Türkiye nüfuz alanından çıktı. Meydan İngiltere, Rusya ve başka Haçlı devletlerin cirit atmasına boş bırakıldı.

-Bu U dönüş, İran Devletine Batı Azerbaycan İli’nde Türk Etnik ve Dilsel Soykırımı dahil  istediyi her türlü Türk karşıtı siyaseti, hiç bir itirazla karşılaşmadan, uygulama olanağı verdi. Nitekim bunun sonucunda İran İslam Cumhuriyeti çekinmeden PKK Kürt terör örgütünü de buraya yerleştirdi.

-Bu U dönüş İran’ın geri kalan kısmı ile Afganistan ve Tacikistan’ı içine alacak kocaman Haçlı bir Farsistan kurulmasının – Pers İmparatorluğunun hortlamasının yolunu açtı ….

Günümüz Türkiyesindeki İslamcılar (AKP, Yeni Refah Partisi, Saadet Partisi vs.) ve MHP çizgisindeki Milliyetçiler, tarihi bir felaket olan Kemalism dönemi U dönüşünü, İran’ın Fars Molla Şii Devleti ile isitiratejik ittifaka dönüştürmüşlerdir. Kemalist Türkiye, kendisini Osmanlının varisi olarak görmüyordu. Ancak günümüz İslamcıların ve Milliyetçilerin böyle bir iddiası vardır. Fakat bunların Türk düşmanı, Ariya Altıgeni’nin (Haçlı Fıransız, Yunan, Ermeni, Kürt, Fars ve Hint yayılmacı milliyetçiliyinin) merkezi üyesi, ve Türkiye Alevilerini de dahil edip Şii Hilal ile Pers İmparatorluğunu kurmayı düşleyen Fars İran Devleti ile yarattıkları ittifak, Osmanlı mirasçısı olma iddialarıyla çelişiyor. Hatta bazılarına göre Türkiye İslamcıları ve Milliyetçilerinin Fars İran Devleti ile kurdukları ittifak, düpedüz Osmanlıya hiyanettir.

No comments:

Post a Comment