شاه عباس اوّل، گردن زدن اسرای تورک با
شمشیر محض خودشیرینی برای صلیبییان
مئهران باهارلی
HAÇLILARA HOŞ GÖRÜNMEK İÇİN ESİR TÜRKLERİN BAŞINI
KILIÇLA KESEN BİRİNCİ ŞAH ABBAS
SHAH ABBAS THE FIRST, CUTTING OFF THE HEADS OF CAPTIVE
TURKS WITH SWORD TO LOOK PLEASANT TO THE CRUSADERS
MÉHRAN BAHARLI
https://independent.academia.edu/MBaharli
https://sozumuz1.blogspot.com/
https://www.facebook.com/profile.php?id=100016259447627
خلاصه:
ناسیونالیسم ایرانی به شاه عباس اول، به همراه کوروش موسس سلسلهی هخامنشی و رضا شاه پهلوی که دومی سیاست دولتی نسلکشی زبانی و ملی تورک در ایران را آغاز کرد، عنوان «کبیر» داده است و این سه شخصیت را قهرمان ملی میداند. شاه عباس اول تنها حاکم از جهان اسلام است که نقش برجستهی او در جبههی گونبد شمالی کاتدرال اچمیادزین، مرکز مسیحیت و مقر کلیسای ارمنی وجود دارد. او در تاریخنگاری اوروپایی – صلیبی – اوریانتالیستی هم شخصیتی مهم و مقبول، و در تاریخنگاری آزربایجانی که ملقمهای از تاریخنگاریهای تورکستیز پانایرانیستی و صلیبی است، به طرزی فتیشیست تقدیس شده است. زیرا وی که مخفیانه توسط کلیسای ارمنی به مذهب گریگوری مسیحی در آمده بود، کوشاترین و مصرترین شخصیتهای تاریخ در اقدامات تورکستیزانه، و تنفر از تورک است. شاه عباس اول در سالهای حاکمیت خود، سیاست دشمنی با تورکیت را به اوج رسانید و به اتئلافی بینالمللی بر علیه تورکان ارتقا داد. شاه عباس اول آگاهانه به تغییر تیپولوژی دولت قیزیلباشیه از تورک - علوی به تاجیک – شیعه؛ از طریق تصفیهی خونین تورکها از دولت و ارتش، پایان دادن به نفوذ سیاسی و نظامی و درهمریزی پایگاههای اجتماعی و منابع اقتصادی آنها اقدام نمود. در مقابل تورکمانان و قیزیلباشها، دو قوشون «توفهنگچیلهر» مرکب از ایرانیکزبانهای مازنی، تاجیک، تات، ... و «قوللار» مرکب از مسیحیان ارمنی و گورجی را تاسیس کرد. ارمنیان را بر اوردو و مخصوصا تجارت و اقتصاد کشور حاکم کرد. پایتخت را به شهر اصفهان در فارسستان منتقل نمود و برای تقویت پایگاه خود و تغییر دموگرافی پایتخت به ضرر تورکها، ارمنیان را در آنجا اسکان داد. با انجام تورکمانکشی، صوفیکشی و قیزیلباشکشیهای سیستماتیک و پی در پی، علاوه بر عنصر و مفهوم «تورکمان»، مذهب تورک علوی و دیگر جریانات اسلام تورکی (مولویه، بکتاشیه، ...) را از ایران و تورکایلی بالکل ریشهکن کرد. او تمام تورکهای بومی سنی و علوی و تورکمانهای مهاجر قیزیلباش از آناتولی به ایران را به زور شمشیر شیعهی امامی ساخت. شاه عباس نقشی تعیین کننده در فورم گرفتن ناسیونالیسم ایرانی، دولتمداری ایرانی، صنف موللایان در شکل امروزی؛ اتحاد بین مذهب شیعه و ناسیونالیسم ایرانی و شیعیان لبنان و ناسیونالیسم ارمنی و دولتهای صلیبی داشت. (بانی و آغاز کنندهی همهی این سیاستها، شاه اسماعیل اول است). شاه عباس اول در تنفر از تورک، در موضعی افراطیتر از دولتهای صلیبی بود و همیشه آنها را – مانند جدش شاه اسماعیل اول - برای تهاجم نظامی به و آغاز جنگ با امپراتوری عوثمانلی و دیگر دولتهای تورک و مسلمان تحریک و تشویق میکرد. یکی از دیگر خصوصیات شاه عباس اول، بی رحمی و خونآشامی فوقالعادهی او در حد سادیسم است که احتمالا مولفهای ارثی – ژنتیکی داشت (Sadistic Personality Disorder or trait). زیرا عینا در شاه تهماسب و مخصوصا شاه اسماعیل اول هم مشاهده میشود. در این مقاله نقل قولهایی در مورد رفتارهای سادیستی شاه عباس اول را از دو منبع، ایتئر پئرسیکوم و سفرنامهی پیترو دلا واله به همراه ترجمهی فارسی و تورکی آنها آوردهام. در منبع اول گفته میشود شاه عباس اول در تبریز جلوی چشمان وحشتزدهی سفرای اوروپایی و با خونسردی یک اسیر عوثمانلی را که التماس و گریه و زاری میکرد با شمشیر و با دستان خود گردن زد و سر او را از بدنش قطع کرد تا «نمونهای را که اوروپایییان و مسیحییان هم باید در رفتار با تورکها آن را اجرا کنند» به ایشان نشان دهد. در منبع دوم نمونههای متعددی از قتل وحشیانهی اسرا و اتباع تورک توسط شاه عباس اول ثبت شده است. بنا به این نمونهها وی همواره اسرای تورک را، پس از نقض سوگند خود به این که جان آنها در امان خواهد بود، و پس از دادن شکنجههای جسمی و روانی بسیار، گردن میزد. پس از قتلشان هم کوچکترین انسانیت و شرف و فتوتی از خود نشان نهمیداد و با بی احترامی تمام، سر بریده و ابدان آنها را در کوچه و بازار رها میکرد، تا لگدکوب مردم و حیوانات شوند.
کلمات کلیدی: صفوی، شاه عباس، مانقورتیسم، تورکستیزی، خشونت-تروریسم
Özet
İran
milliyetçiliği, Ahameniş devletinin kurucusu Kuruş ve Rıza Şah Pehlevi'nin yanı sıra Şah Abbas I'e de "Büyük"
unvanını vermiştir ve bu üç tarihi şahsiyeti Ulusal Kahramanlar olarak görüyör. Bunlardan ikincisi, İran devletinin Türk etnik ve
dilsel soykırım politikasını başlatan şahıstır. Şah Abbas I, Ermeni
Hıristiyanlığının ve Kilisesi'nin merkezi olan Eçmiadzin katedralinin kuzey gümbetinin
cebhesinde, yarım kabartması bulunan tek İslam dünyası hükümdarıdır. Şah Abbas I
aynı zamanda Avrupa-Haçlı-Oryantalist tarih yazımında da önemli ve övülen, ve Rusyanın
Türk karşıtı pan-İranist ve Haçlı tarih yazımlarının birleştirilmesinden oluşturduğu
Azerbaycan tarih yazımında fetişistçe kutsanan bir şahsiyettir. Oysa Ermeni Kilisesi
rahiplerince gizlice Gregoryen Hıristiyanlığa geçtiği düşünülen Şah Abbas I,
Türk karşıtı eylemler ve Türklere karşı nefret besleme konusunda tarihin en
kararlı ve adanmış şahsiyetlerinden biridir. Onun hükümdarlığı döneminde
Birinci Şah İsmail’in başlattığı Türk düşmanlığı politikası doruğa ulaştı ve Türklere
karşı uluslararası bir koalisyona dönüştü. Şah Abbas I, Kızılbaş devletinin kimliğini
bilinçli olarak Türk-Alevi'den Tacik-Şii'ye dönüştürdü. Türkleri hükümetten ve
ordudan tasfiye etti, siyasi nüfuzlarına ve askeri güçlerine son verdi, sosyal
temellerini ve ekonomik kaynaklarını ortadan kaldırdı. Türkmanları ve
Kızılbaşları zayıflatmak ve saf dışı bırakmak için Mazeni, Tacik, Tat ve diğer
İranik dilli gruplardan oluşan “Tüfengçiler” ile Ermeni ve Gürcü
Hıristiyanlardan oluşan “Kullar” olmak üzere iki tümen kurdu. Ermenileri orduda
ön plana çıkararak, onların ülke ticaretine ve ekonomisine hakim olmalarını
sağladı. Başkenti Türkili'den Farsistan'ın İsfahan şehrine taşıdı ve kendi Ermeni
güç tabanını güçlendirmek ve başkentin etnik demografik yapısını Türklere karşı
değiştirmek için, Ermenileri oraya yerleştirdi. Ardı
ardına ve sürekli yaptığı Türkman, Alevi ve Kızılbaş katliamlarıyla sadece İran
ve Türkili'deki "Türkman" unsurunu ve kavramını yok etmekle kalmadı,
aynı zamanda Türk Alevi mehzebi ve Türk İslam'ının Mevlevilik ve Bektaşilik
gibi diğer akımlarını da tümüyle ortadan kaldırdı. Yerli Sünni ve Alevi Türklere
ve de Anadolu’dan İran’a göç eden Kızılbaşlara zorla İmami Şiiliği dayattı. Şah
Abbas I, İran milliyetçiliğinin ve İran devletçiliğinin yanı sıra, çağdaş Şii
Molla sınıfının şekillenmesinde önemli bir rol oynadı. Şii mezhebi, İran
milliyetçiliği, Lübnan Şiileri, Ermeni milliyetçiliği ve Haçlı devletleri
arasındaki ittifakı güçlendirdi. (tüm bu politikalar bizzat Şah İsmail I tarafından
başlatılmıştır). Şah Abbas I, Türklere olan nefreti açısından haçlı
devletlerine göre çok daha aşırı bir konumdaydı. Onları her zaman - dedesi Şah
İsmail I gibi - Osmanlı İmparatorluğu'na ve diğer Türk ve Müslüman devletlere
saldırıp savaş başlatmaya teşvik ediyordu. Şah Abbas I'in dikkat çeken bir
diğer özelliği sadizme varan aşırı zalimliği ve acımasızlığıdır. Şah Abbas'ın
sadizminin, aynı durum Şah Tahmasab'ta ve özellikle Şah İsmail I'de de gözlemlendiği
için, büyük olasılıkla kalıtsal-genetik bir bileşeni vardı. (Sadist Kişilik
Bozukluğu veya Özelliği,). Bu yazıda İter Perisicum ve Pietro Della Valle'nin Seyahatnamesi’nden
Şah Abbas I'in sadist davranışlarını gösteren alıntılar yaptım. İlk kaynakta
Şah Abbas I'in Tebriz'de dehşete düşmüş Avrupalı elçilerin gözü önünde
soğukkanlılıkla bir Osmanlı esirinin kafasını kendi elleri ve kılıcıyla kestiği
anlatılıyor. İter Persicum’a göre Şah Abbas I, yalvaran ve
ağlayan bu Türk esirin kafasını "Avrupalıların ve Hıristiyanların Türklere
nasıl davranması gerektiğine örnek olmak amacıyla" gövdesinden ayırmıştır.
İkinci kaynakta I. Şah Abbas'ın Türk esirlerini ve kendi vatandaşlarını vahşice
öldürdüğünün örnekleri vardır. Genel bir Kural olarak, Şah Abbas I her zaman Türk
esirleri, canlarının güvende olacağına dair ettiği kendi yeminini bozarak, ve onlara
çok sayıda fiziksel ve zihinsel işkence yaptıktan sonra, öldürüyordu. Onları
öldürdükten sonra da en ufak bir insanlık, şeref ve saygı belirtisi göstermiyor,
tersine tam bir saygısızlıkla, onların kesik başlarını sokaklara ve pazar
yerlerine atıp, insanların ve hayvanların ayakları altında çiğnenmeye bırakıyordu.
Açar kelimeler: Kızılbaş, Şah Abbas I, Mankurt, Türkofobi, Şiddet -Terörizm
Abstract
Iranian nationalism has bestowed the title of “Great” upon Shah Abbas I, alongside Cyrus the founder of Achaemenid dynasty and Reza Shah Pahlavi, and considers these three historical characters as national heroes. The latter initiated the Iranian state policy of ethnic and linguistic genocide of Turks. In Armenian historiography, Shah Abbas I is a revered figure, being the only ruler of the Islamic world to have a bas-relief engraved on the front of the Northern dome of Echmiadzin cathedral, the center of Armenian Christianity and the seat of the Armenian Church. Shah Abbas I is also a significant and lauded figure in European-Crusade-Orientalist historiography, as well as in Azerbaijani historiography, which mostly combines pan-Iranianist and Crusader anti-Turkish narratives. Shah Abbas I, who had secretly converted to the Gregorian Christianity under the Armenian Church, was one of the most dedicated and persistent figures in history when it came to anti-Turk actions and harboring hatred towards Turks. During his reign, the policy of enmity towards the Turks reached its peak and culminated in the formation of an international coalition against them. Shah Abbas I deliberately altered the identity of the Kızılbaş state from Turkish-Alevi to Tajik-Shia. He purged the Turks from the government and the army, ended their political influence and military power, as well as dismantled their social foundations and economic resources. In order to weaken and replace the Turkomans and Qizilbash, he established two divisions, the Tüfengçiler, comprised of Mazeni, Tajik, Tat, and other Iranic speaking groups, and the Qullar, consisting of Armenian and Georgian Christians. He elevated Armenians to prominence in the army, and allowed them to dominate the country’s trade and economy. He relocated the capital from Türkili to the city of Isfahan in Farsistan – Persia, and resettled Armenians there in order to strengthen his Armenian power base and change the city’s ethnic demographics against Turks. Through a series of successive killings of Turkomans, Alevis, and Qizilbashes, he not only eradicated the element and concept of "Turkoman" from Iran and Türkili, but also totally eliminated the Turkish Alevi religion and other branches of Turkish Islam such as Mevlevilik and Bektasilik. By force, he compelled Imami Shiism on the native Sunni and Alevi Turks and Anatolian Qizilbash immigrants. Shah Abbas I played a crucial role in shaping Iranian nationalism and statehood, as well as the contemporary Shiite Mullahs' guild. He also fostered the alliance between Shiite religion, Iranian nationalism, the Shiites of Lebanon, Armenian nationalism, and the Crusader states (Although all of these policies were initiated by Shah Ismail I). In his hatred of the Turks, Shah Abbas I held a much more extreme position than the crusader states. He always encouraged them - like his grandfather Shah Ismail I - to attack and start a war with the Ottoman Empire and other Turkic and Muslim states. Another notable characteristic of Shah Abbas I was his extreme cruelty and ruthlessness, bordering on sadism. Shah Abbas’s sadism most likely had a hereditary-genetic component, as it was observed in Shah Tahmasab and especially in Shah Ismail I (Sadistic Personality Disorder or Trait). In this article, I have quoted from two sources: Iter Perisicum and Pietro Della Valle's Travelogue demonstrating the sadistic behaviors of Shah Abbas I. In the first source, it is reported that in Tebriz, Shah Abbas I coldly cut off the head of an Ottoman prisoner with his own hands and sword in front of the appalled European ambassadors. The Turkish captive was begging and crying as Shah Abbas I severed his head from his body, “intending to set an example for how Europeans and Christians should treat the Turks". In the second source, numerous examples of Shah Abbas I brutally killing Turkish captives and his own citizens are recorded. As a rule, he used to kill all the Turkish captives after violating his oath that their lives would be safe, and subjecting them to a great deal of physical and mental torture. After killing them, he never showed the slightest hint of humanity, honor or respect. Instead, with complete disrespect, he threw their severed heads in the streets and markets, where they were left to be trampled by people and animals.
Keywords: Qizilbash, Şah Abbas I, Mankurtism, Turkophobia, Violence-Terrorism
مقدمه
در کتاب ایتئر پئرسیکوم (Iter Persicum)[1] اثر گئورگئس تئکتاندئر فون دئر یابئل (Georges Tectander von der Jabel) گفته میشود شاه عباس اول جلوی چشمان سفرای اوروپایی و با خونسردی تمام در تبریز گردن یک اسیر عوثمانلی را که التماس و گریه و زاری میکرد با شمشیر از سر قطع کرد تا «نمونهای را که اوروپایییان و مسیحییان هم باید در رفتار با تورکها آن را اجرا کنند» به ایشان نشان دهد.
در منابع دیگر آن دوره هم از جمله در سفرنامهی پیترو دلا واله (Pietro Della Valle)[2] نمونههای متعددی از خوی گردن زدن اسرا و قتل وحشیانهی اهالی تورک توسط شاه عباس اول ثبت شده است. وی همهی اسرای تورک را، اغلب پس از نقض سوگند خود به این که جان آنها در امان خواهد بود، و پس از دادن شکنجههای جسمی و روانی بسیار به آنها گردن میزد. پس از قتلشان هم کوچکترین شرف و فتوتی از خود نشان نهمیداد و با بی احترامی تمام، سر بریده و ابدان آنها را در کوچه و بازار رها میکرد تا لگدکوب مردم و حیوانات شوند.
در این نوشته یک نمونه از ایتئر پئرسکیوم و پنج نمونه از سفرنامهی پیترو دلا واله را تقدیم کردهام. این نمونهها یک بار دیگر تایید میکنند که شاه عباس اول - ملقب به «کبیر» از سوی ناسیونالیسم فارس و شخصیتی ملی در تاریخنگاری آزربایجانگرایی استالینیستی - فردی متنفر از تورک، خودفروخته به صلیبییان، شخصیتی سادیست و «حقیر» در تاریخ تورک بود.
ایتر پرسیکوم:
زمانی که شاه عباس اول، هئیتهای متعددی را به کشورهای اوروپایی برای تحریک آنها به جنگ با عوثمانلی فرستاده و عملاً هم از شرق به قلمرو و متصرفات عوثمانلییان در قفقاز و تورکایلی و عراق عرب هجوم آورده و یا در شرف آن بود، در پاسخ مثبت به او رودولف دوم (Rudolf II) امپراتور روم مقدس، آرشیدوک اوتریش و پادشاه بوهمیا، مجارستان و کوروواسی هم هیئتی را برای ایجاد یک اتحاد ضد تورک میان خود و گراندوک موسکو و دولت قیزیلباش به نزد شاه عباس اول فرستاد. این هئیت پس از انجام کار خود در روسیه در ٦ آوگوست ١٦٠٢ به لنگرود در گیلان رسید.
اما با مرگ رئیس هئیت «ائتییئن کاکاش دؤ زالون کئمئنی» (Etienne Kakasch de Zalon Kemeny، به آلمانی Stephan Kakasch von Zalon Kemeny) و اکثر اعضای آن در اثر بیماری در لاهیجان، تنها یکی دو نفر موفق به ملاقات در تبریز با شاه عباس اول شدند و در ١٥ دسامبر نامههای خود را به او تقدیم کردند. تکتاندر فون در یابل منشی مخصوص رئیس هئیت که پس از مرگ او به جای وی عمل میکرد، شرح مذاکرات و وضعیت دربار و مجالس شاه عباس اول را در سفرنامهی خود تحریر کرده است:
نمونه از ایتر پرسیکوم (ترجمه از فرانسه توسط مئهران باهارلی)
با رعایت آدابی که به من گفته شده بود یعنی تعظیم کردن و بوسیدن دست شاه، نامهها را به اعلیحضرت دادم. شاه موقرانه نامهها را گرفت و تقدیم احترامات مرا پذیرفت، دستش را بر سرم گذاشت و مرا نزدیک خود نشاند. خودش مُهرِ نامهها را باز کرد.
بعد از باز کردن و پیش از خواندن نامهها، یک نفر اسیر تورک را در غل و زنجیر سنگین به کاخ آوردند و او در برابر اعلیحضرت زانو زد. بعد دو شمشیر برای شاه آوردند که یکی را بعد از دیگری آزمایش کرد. شمشیر اولی که دسته و غلافش تزئینات طلائی داشت، چند روز بعد به عنوان هدیه برای من فرستاده شد.
و اما شمشیر دوم را شاه از غلاف بیرون کشید، از جا برخاست و بدون آن که چهرهاش کوچکترین احساسی را نشان دهد سر اسیر تورک را که در برابرش التماس و لابه میکرد برید. من از تماشای این منظره بسیار وحشتزده شدم و لحظاتی را میان بیم و اومید گذراندم. میترسیدم که مبادا شاه بهخواهد با شمشیر دیگر مرا بهکشد. از آن دلهره داشتم که اعلیحضرت امپراتور [رودولف دوم] با تورکها صلح کرده باشند و یا در این مورد در نامهها ذکری شده و به این جهت شاه قصد جان مرا کرده باشد.
اما شاه تبسمکنان به جای خود نشست و رو به من کرد و گفت «این است آن رفتاری که مسیحییان هم باید با تورکها بهکنند» و «او در این [طرز رفتار با تورکها] هیچ قصور و مضایقهای نهخواهد کرد».
سفرنامهی پیترو دلا واله
در زیر پنج مورد از گردن زدن و قتل وحشیانهی اسرا و اتباع توسط و یا به امر شاه عباس اول را به نقل از سفرنامهی پیترو دلا واله و به ترجمهی خود دادهام.
نوت: ترجمهی فارسی کتاب پیترو دلا واله توسط دوکتور شعاعلدین شفا با نام «سفرنامهی پیترو دلا واله، قسمت مربوط به ایران، ترجمه و شرح و حواشی از شعاعالدین شفا. شرکت انتشارات علمی و فرهنگی»، علی رغم این نکتهی بسیار مثبت که مترجم فارسی مطالب سانسور شده در نشرهای اوروپایی را با استفاده از نسخههای خطی به ترجمهی خود افزوده است، غیر دقیق، بسیار ناقص و دارای اشتباهاتی است:
-مترجم بخش بزرگی از کتاب، حدود یک سوم آن را به قضاوت خود و به طور
کیفی ترجمه نهکرده است. مانند بخشهایی بسیار مهم مربوط به کتاب «دستور زبان
تورکی» (La Grammatica Turca) که پیترو دلا
واله از تالیف آن و منابعی که در تالیف این دستور زبان تورکی از آنها استفاده
نموده صحبت میکند.
-مترجم بعضی از نامها و کلمات تورکی را اشتباه معنی کرده است. مانند
«بز آباد» که دلا واله میگوید به معنی سرزمین یخی است (از «بوز» تورکی به معنای
یخ). اما مترجم فارسی نوشتهی دلا واله را ترجمه نهکرده و در زیرنویس بزآباد را
به صورت اشتباه «ابوزید» ریشهیابی کرده است.
-مترجم کلمات تورکی «آغاج» و «قاباق» و «توقتا بیگ» را به صورتهای نادرست «آگاج» و «گاباخ» و «تخته بیگ» ثبت کرده است. (فورم قدیمیتر نام توقتا، توقتغا است که حرف غ در آن به مرور زمان حذف شده است[3])
-مترجم ادعا نموده که کلمات
تورکی «اویماق» و «قورچی» کلماتی موغولیاند و ...
-مترجم در پنج موردی که در این مقاله عرضه کردهام «پاشا»ی تورکی به معنی سرکرده را به صورت «پادشاه» فارسی در آورده، کلمهی لورو (loro) که در ایتالیایی به معنی «آنها، مال آنها، ...» است را به صورت «لور» (نام قوم) معنی کرده، «قاسیم» را «کاظم» نوشته وس..).
نمونهی اول از سفرنامهی پیترو دلا واله
چهارشنبه ٢١ مارس، که روز نوروز آغاز سال شمسی بود .... شاه بنا به سنت، بار عام داده و هدایای سران خود را دریافت میکند. .... جزء هدایای دیگری که هر روز در میدان منتظر بیرون آمدن شاه بودند، هدایای خان خوراسان بود که همراه چیزهای دیگر متعدد، سیصد سر بُریدهی اوزبیکها، همچنین به عنوان اسیر زنده یک خان بزرگ آن ملت و هشت یا ده تن از نفرات او را، همه با کُند چوبی بر گردن و دستها، فرستاده بود .... خان خوراسان اسرا و سرهای بریدهی اوزبیکها را طی یک عملیات که با این افراد داشت بهدست آورده بود. اوزبیکها با قلمروی او همسایه و دارای مذهب واحدی با تورکان هستند ....
هدیهی دیگری از طرف دو تن از سران او، بخش بزرگتر توسط حسین خان که حاکم ولایتی در سرحدات بغداد است، و بخش کوچکتر از قاسیم سولطان که تحت امر خان مذکور حاکم بر سرزمینی در سرحدات بغداد است فرستاده شده بود .... به معیت این هدایا خان ششصد و سولطان که دارای نیروی کمتری است شصت سر بریدهی تورکها را فرستاده بودند. این سرهای بریده را آنها در یک عملیات متحد و ناگهانی غارت شهر و منطقهای که کرکوک نامیده میشود به دست آورده بودند.
سر بریدهی پاشایِ آن افراد به اسم قاییش پاشا که با نفراتش به مصاف دشمن رفته و کشته شده بود و سر سه تن از سران تاتار که به اتفاق عدهی زیادی از افراد خود در آن منطقه قیشلاق کرده بودند در میان سرهای دیگر مشخص بودند. زیرا آنها را در پارچهی ابریشمی پیچیده بودند. در حالی که همهی سرهای دیگر برهنه و هر کدام به یک نیزه زده شده بودند. آوردن سر دشمنان کشته شده به شاهان ایران رسمی بسیار قدیمی است ...
چهار الی شش نفر اسیر زنده، با کُند چوبی بر گردنهایشان هم وجود داشتند که همه افراد عالیمقام و از فرماندهان بودند. شاه ..... فقط اجازه داد سرهای بریده و اسرا را پیش آورند تا آنها را ببیند. ... و از همان بالکون که نزدیک است و رودخانه چندان عریض نیست، پس از آن که همهی آن چه را که داشت دید، اوزبیکها را بخشید و آزاد کرد. اما هنوز به آنها اجازهی ترک [کشور را] نهداده است ...
تورکها سرنوشت دیگری داشتند. و به جز یکی از آنها که نجات یافت (علتش را نهمیدانم. شاید دوست و یا خویشی داشت که در خدمت شاه بود)، بقیه که از حضور شاه خارج شدند سر از تنشان جدا گشت. در حالی که با تشریففرمایی، شاه با زبانی وقور و خاص گفته بود: «قارداشلاری یاخشی ساخلا!»؛ یعنی از برادران خوب نگه داری کن. بیچاره اسرا با شنیدن این سخنان خوش و دیدن آن که کندهای چوبی را از گردنهایشان برداشتند، و با این گمان که با آنها با عطوفت رفتار خواهد شد، خوشحال شدند و با هزاران تعظیم و تکریم و دعاگویی به شاه از برابر او گذشتند. ولی هنوز صد قدم دور نهشده بودند که شمشیرها را بر پشت سر خود حس کردند و گردن همهگی زده و سرشان از بدن قطع شد. به نظر من آنها نیکبخت بودند. زیرا مرگ آن چنان به سرعت آمد که حتی فرصت حس کردن درد را هم پیدا نهنمودند.
شاه با همهی اسرای تورک که به او عرضه میشوند همین رفتار را میکند. بر عکس اوزبیکها که او - و من فکر میکنم به دلیل مشابهی- آنها را آزاد میکند. چرا که او- که در مقایسه با اوزبیکها قوی است- اومید دارد با این نوازشها یک روز بهتواند آنها را فتح و به سوی خود جلب کند. ولی از آن جائی که در مقابل تورکها که بسیار قوی و مغرور هستند، از این جهت اومیدی نهدارد، همیشه برای او بهترین طرز رفتار با تورکها، انجام دادن بدترین رفتارها [کمال شدت و بی رحمی تمام] است.
این عاقبت زندانیان بود. بعد از این که سرهای قطع شده را با مراسم از جلوی شاه عبور دادند، آنها را در میدان و خیابان و بازار انداختند و روزهای بسیاری این سرهای بریده در منظرهای بسیار وحشتناک، در میان گل و لای توپ و لگدکوب انسانها و حیوانات شد.
نمونهی دوم از سفرنامهی پیترو دلا واله
شاه که میخواهد حداکثر صدمه را به دشمنان وارد سازد دستور داد تمام دزدهای
قلمروی او باید شب هنگام رفته و اوردوی تورکها را غارت و چپاول کنند. وی به خوبی
همهی دزدها و سرکردهگان آنها در کشورش را میشناسد و بعضی اوقات از آنها در
مواقع مشابه استفاده و جرایم گذشتهشان را عفو میکند ...
از این رو شاه ایران دزدها را به روی آنها میفرستد. و رسم و عملکرد این است که هر چه بهدزدند مال آنهاست. اما سرهای بریدهی کسانی که میکشند از آن اعلیحضرت است. هر کس که سر بریدهی بیشتری بیاورد، وفادارتر است و شاه به او پرداخت میکند و یا اقلاً اسمش را در دفتری که به همین منظور نگاه میدارد ثبت میکند تا در مناسبت و زمان دیگری به او پرداخت کند ....
دزدها هر چه غارت کنند را، از اسلحه و اشیاء جالب و چیزهای دیگر، به رئیسشان که آنها را اعزام کرده میدهند. فقط سرهایی که میبُرند است که در مقابل گرفتن مبلغ کمی از رئیس، به نام او به شاه فرستاده میشود. شاه به کسانی که به او کلّههای بیشتری هدیه کنند توجه بسیاری دارد. ...
اغلب این رسم بی نظمی ایجاد میکند. به این معنی که بعضی اوقات طمع و آزمندی منجر به این میشود که سربازان سر مردم بی گناه، مردمی که در روستاها پراکندهاند و امثال آنها را میبُرند، در حالی که آنها دشمن نیستند. من یک خان بدنهاد را میشناسم که به خاطر این که کلّههای زیادی را به اسم سر دشمنان به شاه بهفرستد، سر بعضی رعایای ارمنی بدبخت را بُریده است، صرفاً به این خاطر که آنها مانند تورکها ریش بلند داشتند.
کلاً در این روزهای انقلابات، به دلیل احتمال بریده شدن سر، دور شدن هر کس که به خوبی معروف نیست از محدودهی خود و گشت هنگام شب کار خطرناکی است. بسیار خطرناکتر از آن، داشتن قیافهای بد و ریش و سبیلی که به نوعی شبیه ریش و سبیل دشمنان باشد است.
نمونهی سوم از سفرنامهی پیترو دلا واله
شاه با دادن قول و چندین بار قسم خوردن به این که از سر خونشان خواهد گذشت و جان آنها را حفظ خواهد کرد، شدیداً از آنها [اسرای تورک] التماس میکرد که حقیقت را بهگویند. من نهمیدانم که آیا این درست است [و یانه]. اما من به خوبی میدانم پس از به دست آوردن اطلاعاتی که میخواست، طبق معمول همهی اسیران تورک را به همراه همهی زندانیان تاتار کشت. به غیر از سه نفر یعنی پاشا و مرد گورجی و یک نفر دیگر. آنها را که هنوز زنده بودند، به زندان بهادر خان بازگرداند.
اسیران تورک را که قرار بود بهمیرند، جفت جفت در خیابانهای مختلف خروجی شهر کشتند تا، به نظر من، همه این منظره را بهبینند. و همیشه اجساد با قساوتی وحشیانه و بدون دفن کردن در آن خیابانها باقی میماندند.
بعضی از جاسوسان تورک که گاهاً دستگیر میشدند هم به همان سرنوشت دوچار میشدند. آنها را پس از آن که شاه از آنها یک به یک بازجویی مفصلی میکرد، در میدان بزرگ شهر به قتل میرساندند. قتل آنها به این طریق بود که پاهای آنان را از زیر مفصل زانو و یا قوزک پا میبریدند. این مرگ سختتر بود. زیرا آنها مدت طولانیتری، بعضی اوقات یک روز زنده میماندند تا آن که تمام خون بدنشان از رگها بیرون ریخته تمام میشد. اجساد آنها هم برای همیشه بدون دفن کردن در میدان میماند و پایمال انسانها و لگدکوب حیوانات میشد.
نمونهی چهارم از سفرنامهی پیترو دلا واله
صبح روز حرکت شاه [از قزوین]، تعداد زیادی از سرهای بریدهی تورکها که علی رغم عهدنامههای صلح از مرزهای بغداد ارسال شده بود، به او تقدیم گشت. یک اسیر زندهی تورک هم بود. اما چون شاه توجهی به هیچکدام نهکرد و جوابی و یا دستوری نهداد، سرها را در مقابل درب کوچک قصر جایی که شاه آنها را دیده بود انداختند و سرهای بریده در آن جا باقی ماندند. و اما اسیر زندهی تورک، چون کسانی که او را آورده بودند نهمیدانستند با وی چه کنند، برای خلاص شدن از دست اسیر، سرش را از تنش جدا و در همان جا با بقیه روی زمین رها کردند. حالا خودتان تصور کنید که مرگ و زندهگی یک بدبخت به چه چیزهایی [بی معنی] بستهگی دارد.
نمونهی پنجم
... یکشنبه شاه آن چنان معذب و ناراحت بود که همان روز وقتی یک دهقان بیچاره بی موقع پیش دوید تا یک عریضه تقدیم کند، و تقاضایش شاید هم نامعقول بود، عصبانی شد و دستور داد که او را از پاهایش از درختی در وسط میدان آویزان کنند. من اجرای این مجازات را که در ایران خیلی بهکار میرود دیدم و از آن جائی که به اندازهی نادر بودن [در جاهای دیگر]، عجیب هم است میخواهم آن را گزارش کنم:
پاهای محکوم را بین استخوان و عصب بزرگ در محلی که ساق به کف پا متصل میشود سوراخ میکنند. همان طوری که در کشورهای ما هنگام کندن پوست بزها انجام میشود. بعد با طنابی که از آن سوراخ میگذرانند او را از درختی آویزان میکنند، به طوری که سر و شانههایش به زمین سائیده شود. اگر قرار است که محکوم بهمیرد او را دو سه روز به این حال آویخته رها میکنند تا از مشقت خالص هلاک شود. و یا اگر نهمرد، شکمش را با یک ضربهی محکم شمشیر میدرند.
این یک مرگ بسیار دردناک و تدریجی است. زیرا در اثر ضربه همهی احشاء داخلی و رودههای او بر صورتش میریزد. گرچه او به این سبب نهمیمیرد، اما به دلیل تقلا برای فرو بردن دوبارهی رودههایش به شکم خود درد بسیار میکشد و بالاخره با شکنجه و عذاب زیاد جان میسپارد ....
TÜRKÇE ÇEVİRİLER
ITER PERSICUM
BİRİNCİ ŞAH ABBAS’IN, HAÇLILARA HOŞ GÖRÜNMEK İÇİN TÜRK ESİRLERİNİN KAFASINI KESMESİ
Bana söylenen Şah’ın [Şah Abbas’ın] elini öpmek ve eyilmek gibi geleneklere uyarak, mektupları Majestelerine verdim. Şah Abbas ciddiyetle mektupları aldı ve saygılarımı kabul etti, elini üzerime koydu ve beni yanına oturttu. Mektupları kendisi açtı.
Mektupları açıp okumadan önce bir esir Türk'ü ağır prangalarla saraya getirdiler. O, Şah Abbas Hazretlerinin önünde diz çöktü. Sonra Şah’a iki kılıç getirildi. Birbiri ardına denediyi bu iki kılıçtan kabzası ve kını altınla süslenmiş olan ilk kılıç, birkaç gün sonra bana hediye olarak gönderildi.
Ancak Şah ikinci kılıcı kınından çıkardı, ayağa kalktı ve yüzünde en ufak bir duygu belirtisi göstermeden kendisine yalvaran ve acz içinde ağlayan Türk esirin kafasını oracıkta kesti. Bu manzarayı görünce dehşete kapıldım ve korku ile umut arasında dakikalar geçirdim. Şah’ın beni başka bir kılıçla öldürmek isteyeceyinden korktum. İmparator [II. Rudolf] Hazretleri'nin Türklerle barışmasından veya bu konunun mektuplarda geçmesinden ve Şah'ın haberdar olup, bu yüzden beni öldürmeye niyetlenmesinden korktum.
Ama Şah gülümseyerek oturdu ve bana dönüp "Hıristiyanlar da Türklere böyle [acımasızca] davranmalı" ve “Türklere karşı böyle davranmaktan asla çekinmeyeceyini ve vaz geçmeyeceyini” dedi.
DELLA VALLE SEYAHETNAMESİ
Della Valle - Bir
Güneş yılının başlangıcı ve İranlılar için çok kutsal olan Nevruz, Mart ayının yirmi birinci günü Çarşamba ... Geleneklere göre Şah, kamusal bir kabul verir, halkın selamlarını ve büyüklerinin hediyelerini alırdı. Her gün meydanda Şah’ın dışarı çıkmasını bekleyenler arasında, öteki birçok şeyin yanı sıra, Horasan Hanı'nın gönderdiyi hediyeler de bulunmaktaydı. Horasan Hanı, yaklaşık üç yüz kesik Özbek başı ile birlikte, boyunlarında ve ellerinde tahta kütükler olan, o milletin büyük bir Hanı ve sekiz veya on adamını, yaşayan esir olarak göndermişti. Horasan Hanı bu insanları Özbeklerin kesik başlarını yaptığı bir operasyonda ele geçirmişti. Özbekler, Horasan Hanı'nın topraklarının sınır komşusu ve Türklerle aynı dine mensupturlar.
Şah’ın iki beyi tarafından bir başka hediye, iki grup halinde oraya gönderilmişti. Bunlardan büyük kısım, Bağdat bölgesinde bir vilayetin hükümdarı olan Hüseyin Han, küçük kısım ise adı geçen Han'ın komutası altında Bağdat sınırındaki bir bölgeyi yöneten Kasım Sultan tarafından gönderilmişti. Bu hediyelerle birlikte, Hüseyin Han altı yüz, emrinde daha az kişi bulunan ve daha küçük bir kuvvete sahip olan Kasım Sultan ise altmış kesik Türk kellesi göndermişti. Onlar bu kesik başların hepsini, Kerkük denilen şehir ve bölgeye birlikte yaptıkları bir ansızın yağmalama operasyonuyla elde etmişlerdi.
Başları kesilen O Türklerin Paşası, adamlarıyla düşmana karşı savaşan ve öldürülen Kayış Paşa [Gaisc bascià] adlı paşanın kesik başı ve o bölgede kendi adamlarından kalabalık bir grupla kışlayan üç Tatar başçısının kellesi, diğer kafalardan öne çıkıyordu. Çünkü onları sıradan kafalardan ayırmak için ipek kumaşa sarılmışlardı. Oysa öteki tüm başlar açıktı ve her biri bir mızrağa saplanmıştı. Öldürülen düşmanların kafalarını İran Şahlarına getirmek, çok eski bir gelenektir...
Boyunlarına tahta kazıklar takılmış 4-6 kişi esir de vardı; bunların hepsi yüksek rütbeli kişiler ve komutanlardı. Şah, onları görmek için, sadece kesik başların ve esirlerin yanına getirilmesine izin verdi. ... yakında bulunan aynı balkondan ve pek geniş olmayan nehir üzerinden, sahip olduğu her şeyi gördükten sonra, Özbekleri affedip, serbest bıraktı. Ama henüz onların [ülkeyi] terk etmelerine izin vermedi...
Esir Türklerin ise farklı kaderleri vardı: Çünkü bunlardan kurtulan biri hariç (sebebini bilmiyorum. Belki de Şah’ın hizmetinde olan bir arkadaşı ya da akrabası vardı), Şah’ın huzurundan ayrılan hepsinin kafası kesildi. Oysa Şah töreni gerçekleştirirken vakur ve zarif bir dille şöyle emir vermişti: “Kardaşları yakşı sakla!”. Kardeşlerinizi iyi koruyun demektir. Bu güzel sözleri duyan ve boyunlarından tahta kütüklerin çıkarıldığını gören zavallı esirler, iyi korunacaklarına inanarak ve kendilerine iyi davranılacağını düşünerek sevindiler, mutluluk içinde Şah’a binlerce şükran ve dua ve yakarış ederek yanından geçtiler. Fakat yüz adım bile atmadan kılıçları boyunlarının arkasında hissettiler. Hepsinin kafası kesildi, ve başları gövdelerinden ayırıldı. Bana göre tek iyi şey, ölümün onlara o kadar çabuk ve ani gelmesi idi. Çünkü acıyı hissedecek zamanı bile bulamadılar.
Şah, önüne getirilen tüm Türk esirlere her zaman bu uygulamanın aynısını yapıyor. İnanıyorum ki aynı nedenlerden dolayı Özbekleri serbest bırakmasıyla bir gün kendisinden daha az güçlü olan onları kazanacağını umuyor. Ama tam tersine, çok güçlü ve gururlu olan Türklerin önünde böyle bir umudu kalmadığından, ona göre Türklerle baş etmenin en iyi yolu, her zaman en kötüsünü [tam şiddet ve zulüm] yapmaktır.
Bu tutsakların sonu idi. Kesilen başları törenle Şah’ın önünden alay halinde geçirdikten sonra, meydan, çarşı ve sokaklara attılar. Ve bu kesik başlar, korkunç bir manzarayla günlerce çamur ve pislik arasında hayvanların ve insanların ayakları altında kaldı ve çiğnendi.
Della Valle - İki
Düşmanlara maksimum zararı vermek isteyen ve affedici olmayan Şah, ülkesindeki hırsızların hepsinin gece vakti gidip Türk ordugâhını yağmalamalarını ve talan etmelerini emretti. Şah ülkesindeki tüm hırsızların ve liderlerinin kim olduğunu çok iyi biliyor ve bazen onlardan benzer durumlarda yararlanıyor ve iyi iş çıkardıklarında onların geçmişteki suçlarını affediyor...
Bunu göz önünde bulundurarak, İran Şahı hırsızları Türklerin üzerine gönderir. Uygulama ve gelenek, çaldıkları şeylerin kendilerinin olması yönündedir. Ama heybetli Şahın uğruna öldürdükleri adamların kesik başları Hazretlerine aittir. Kim daha çok kesik baş getirirse o daha sadıktır. Şah bu hizmetinin karşılığını ona öder, ya da en azından onun adı bu amaçla tutulan bir deftere yazılır, ta ki başka bir zaman ve fırsatta karşılığını kendisine ödesin....
Hırsızlar yağmaladıkları ve çaldıkları her şeyi, silahlardan, ilginç eşya ve diğer nesnelerden, onları gönderen başçılarına verirler. Sadece kestikleri başlar, başçılarından aldıkları küçük bir para karşılığında, başçının adına Şah’a gönderilir. Şah kendisine daha fazla kelle gönderenlere çok önem veriyor ve ilgileniyor. ...
Bu gelenekten sıklıkla düzensizlik doğar. Yani bazen açgözlülük, askerlerin düşman olmadığı halde, kırsal kesimde ve benzeri yerlerde başıboş dolaşan masum insanların kafasını kesmelerine yol açmaktadır. Ben bir zamanlar Şah'a daha çok sayıda kelle göndermek için, bazı zavallı ve talihsiz Ermeni tebaasının - sırf Türkler gibi uzun sakalları olduğundan dolayı - kafasını kesen ve düşman kellesi diye gönderen alçak bir Hanı tanıyorum.
Kısacası bu tür kargaşanın yaşandığı dönemlerde, kafa kesmesi ihtimali nedeniyle, geceleri tanınmamış herhangi bir kişinin kendi topraklarından ayrılıp gezmeye çıkması; tehlikelidir. Ama çok daha tehlikeli olan, düşmanın bıyıklarına veya sakallarına her hangi bir şekilde benzeyen bir bıyık veya sakala sahip olmaktır... Sayfa 800-801
Della Valle - Üç
Şah, kanlarını bağışlayacağına ve canlarını kurtaracağına dair defalarca söz ve katı yemin ederek ve yalvararak onlardan [Türk esirlerden] gerçeği söylemelerini istedi. Bunun hangisinin doğru olduğunu bilmiyorum. Ama çok iyi biliyorum ki, onlardan istediği bilgiyi öğrendikten sonra, her zamanki gibi, tüm Türk esirleri tüm Tatar esirlerle birlikte öldürmüştü. üç kişi hariç, yani Paşa, Gürcü ve bir diğeri. Hala hayatta olan buları, Bahadur Han'ın zindanına geri gönderdi.
Ölecek olan Türk esirleri, kanaatimce herkes daha iyi görsün diye, şehrin dışına çıkan çeşitli sokaklarda ikişer ikişer öldürdüler. Ve cesetler hep o sokaklarda barbarca bir acımasızlıkla ve gömülmeden bırakılırdı.
Aynı şey, zaman zaman yakalanmış bazı Türk casuslarının başına da geldi. Bunlar da bizzat Şah tarafından teker taker ve çok dikkatli bir şekilde sorgulandıktan sonra şehrin büyük meydanında öldürüldüler. Ve ölüm şekli de bacaklarının diz eklemi altından ya da ayaklarının bacaklarla birleştiği ayak bileği ekleminden kesilmesiydi. Bu ölüm daha zordu. Çünkü onlar daha uzun süre hayatta kaldılar. Bazen de vücutlarındaki tüm kan damarlarından akıp boşalana kadar bütün bir gün yaşadılar. Onların da cesetleri aynı şekilde gömülmeden sonsuza kadar meydanda kaldı ve hayvanlar ile insanların ayakları altında çiğnendi.
Della Valle - Dört
Şah'ın sabah [Kazvin'den] ayrılmadan önce, barış anlaşmalarına rağmen Bağdat sınırlarındaki köylerden gönderilen bir avuç Türk'ün kesik kellesi kendisine sunuldu. Bir de hâlâ hayatta olan bir esir Türk vardı. Ancak Şah bunların ikisine de çok az ilgi gösterdiği ve herhangi bir cevap ve emir vermediği için, kafaları Şahın bulunduğu ve onları gördüğü sarayın küçük kapısının önündeki sokağa attılar ve kesik başlar orada kaldı. hala hayatta olan Türk esirine gelince, onu getirenler ne yapacaklarını bilemedikleri ve esirden kurtulmak için, orada kafasını kesip ve vücudunu diğerleriyle birlikte yerde bıraktılar. Şimdi zavallı ve talihsiz bir insanın yaşamının ve ölümünün hangi [anlamsız] şeylere bağlı olduğunu lütfen kendiniz hayal edin. Sayfa 836
Della Valle - Beş
... Pazar günü Şah o kadar sıkıntı içinde ve kötü bir ruh halinde idi ki, aynı gün uygunsuz bir zamanda fakir bir çiftçi, belki de pek makul olmayan isteği içeren bir dilekçeyi sunmak için ona doğru koştuğunda, sinirlendi ve çiftçiyi meydanın ortasındaki bir ağaçtan ayaklarından asarak cezalandırılmasını emretti. Ben İran'da onun hakimiyetinde yaygın olarak uygulanan bu cezanın infazını gördüm. Diğer yerlerde nadir olsa da, bu cezayı tuhaf olduğu için açıklamak istiyorum:
Mahkumun bacaklarını bacağın ayak tabanıyla birleştiği yerde, büyük sinir ve kemik arasında, tıpkı bizim ülkelerimizde keçilerin derilerini yüzerken yapıldığı gibi, deliyorlar. Daha sonra o delikten bir ip geçirerek, mahkumu iple başı ve omuzları yere değecek kadar yüksek bir ağaca asarlar. Mahkumun ölmesi gerekiyorsa, onu bu mutlak işkenceden ölsün diye bir iki gün bu şekilde asılı bırakırlar. Ölmezse eğer, kuvvetli bir kılıç darbesiyle karnı yarılır ve öldürülür.
Bu, aynı zamanda çok acı verici ve kademeli bir ölümdür. Çünkü kılıç darbesi sonucu mahkumun tüm iç organları ve bağırsakları hemen dışarı fırlar ve yüzüne düşer. Mahkum bu darbeyle hemen ölmez, ancak bağırsaklarını karnına geri koymaya çabalarken aşırı derecede acı çeker ve sonunda da büyük bir işkence ve azapla ölür.... Sayfa 788-789
ORIGINAL TEXTS
Iter Persicum
Je les remis à Sa Majesté, en observant le cérémonial que l'on m'avait indiqué, c'est-à-dire en me prosternant et en baisant les mains du roi. Le roi reçut solennellement les lettres ainsi que mes hommages, me posa la main sur la tête et me fit asseoir à ses pieds.
Il décacheta lui-même les lettres; après qu'il les eut ouvertes et avant de les lire, on amena dans le palais un prisonnier turc, couvert de chaînes et qui s'agenouilla devant Sa Majesté; puis on remit au roi deux sabres qu'il examina l'un après l'autre. Le premier, dont la poignée et le fourreau étaient couverts d'ornements en or, me fut envoyé en cadeau quelques jours plus tard.
Quant à l'autre, le roi le tira hors du fourreau, se leva, et, sans que son visage trahît la moindre émotion, il coupa la tête du prisonnier qui était en suppliant devant lui. A cette vue, je ne fus pas peu effrayé et je flottais entre la crainte et l'espérance, redoutant qu'avec l'autre sabre le roi ne voulût me mettre à mort; j'appréhendais que Sa Majesté l'Empereur n'eût fait la paix avec les Turcs ou que, dans les lettres, il ne fût question de la conclure et que pour ce motif on en voulût à ma vie.
Mais le roi se rassit en souriant et s'adres- sant à moi, il me fit dire que c'était ainsi que les chrétiens devaient traiter les Turcs, que lui de son côté il ne s'en ferait pas faute. pages 53
Della Valle 1
XVH. II mercoledì ventuno di marzo, che era il giorno del neuruz , principio dell’ anno solare, solennissimo ai Persiani, …, secondo il costume, ricevere I pubblici saluti ed I presenti di tutti I suoi più grandi …Tra gli altri presenti che stavano aspettandolo nella piazza ogni giorno che uscisse, uno ve ne era del chan di Chorasan; il quale, insieme con le rigi e molte robe mandava circa trecento teste di Uzbeghi con un signor principale di quella nazione, ed otto o dieci altri uomini suoi, rigioni vivi… Questi rigioni e teste di Uzbeghi, aveva prese il chan di Chorasan in una fazione, che aveva fatta, con rotta data a quella gente, che co’ suoi stati confina; e come son della setta de'Turchi…
Un altro presente c’era mandato insieme insienie da due; cioè la maggior parte, da un certo loro Hussein chan, che governa uno stato ne’ rigion di Bagdad, e la minore da Casum sultan che, sotto il generalatodel sopraddetto chan, comanda pur in rigion di Bagdad … Con questo presente mandava anche il chan Seicento teste di Turchi, ed il sultan, che ha manco gente sotto di se, ne mandava sesanta : le quali tutte crano state prese in una fazione che avevano fatta unitamente poco prima, sorprendendo e saccheggiando le ville e il territorio di una città chiamata Chiercuc …
il bascia della quale, per nome Gaisc bascià , che uscì con gente contro I nimici, fu ammazzato, e la sua testa come anche tre rigi, che erano di certi Tartari principali, I quali con molte compagnie della loro gente stavano svernaado in quella parte, per differenziarle rig rigi teste ordinarie, Je portano avvolte in drappi di seta, portandosi tutte le rigi scoperte ed infilzate ciascuna in una rigio. Il portarsi ai re di Persia le teste degli inimici uccisi è usanza antichissima….
Conducevano questi ancora quattro o sei rigioni vivi col legno al collo, che tutti erano, persone di qualità e di rigioni. Il re … si fece condur solamente le teste ed I rigioni, per vedergli… E da rigi balcone, che è vicino, ed il fiume è poco largo, veduto che ebbe ogni cosa, agli Uzbeghi perdonò e diede libertà, non però licenza ancora di andarsene…
l Turchi ebbero differente sorte: perchè, da uno in poi, che fu salvalo, non so perchè, ma forse per avere un suo amico o parente al servigio del re, agli altri tutti, partiti che furono dal cospetto reale, fu tagliata la testa : avendo il re ordinato, con un certo suo gergo usato e grazioso, che è di dire: Cardasolarì iacsci sacla! [Kardaşları yakşı sakla!], e vuol dire, I rigioni, cioè, questi rigioni guardali, ovvero in senso, governali bene. I miseri, sentendo questo buone parole, e vedendosi levare il legno dal collo, credendo certo di avere ad esser ben rigioni, epperciò tutti contenti partono con mille atti di riverenza, ringraziando e benedicendo il re: ma quando son cento passi lontano si sentono per dietro la spada, e spiccare il capo dal busto, quando ogni altra cosa pensavano : e solo, al mio parere, hanno di buono, che la morie arriva loro tanto improvvisa, che non hanno ne anche tempo di sentirne dolore.
Con tutti I rigioni turchi che gli si presentano, usa sempre il re questa cerimonia; e credo che lo rigi per le medesime ragioni, in contrario per le quali libera gli Uzbeghi : e di più, perchè gli Uzbeghi, come manco potenti di lui, spera di guadagnarli un giorno con queste carezze e tirarli alla sua amicizia, ma coi Turchi potentissimi e superbi non c’è questa rigioni, epperò con loro il meglio è far sempre alla peggio.
Questo fine ebbero I rigioni: le teste poi, dopo esser passale tutte innanzi al re in processione, furono buttate, massimamente quelle degli Uzbeghi, per la piazza e per le strade del bazar, ed andarono molti giorni, con miserando spettacolo, calpestate e balzate per lo fango dai piedi delle bestie e degli uomini. Pagina 622-624
Della Valle 2
Il re in questo mentre non perdonando a diligenza per danneggiare i nemici, comandò che quanti ladri si trovavano nel suo regno andassero tutti a rubare e ad infestar di notte il campo de' Turchi. Conosce il re benissimo i ladri de'suoi stati, e sa chi sono i loro capi, e talvolta a simili imprese se ne serve, perdonando loro gli altri delitti passati, quando si portano bene….
Stante questo, il re di Persia manda lor sopra i ladri, ed il patto e l'uso è, che ciò che rubano sia per loro; ma le teste degli uomini che uccidono, per sua maestà; e chi più ne porta è più galantuomo, e si rimunera, o almeno si scrive il suo nome in un libro che si tiene a questo effetto, per tener memoria di rimunerarlo col tempo e con le occasioni. …
E quel che rubano è de'servidorì : qualche cosa curiosa, di armi o di altro, se si trova si presenta al padrone che gli manda, e le teste che portano son per dare al re in nome del padrone, il quale tuttavia le paga un tanto l'una, ma una miseria ai servidori che le fanno, ed il re tien molto conto di chi gli manda a presentare assai teste….
Da questo costume nasce bene spesso un disordine, cioè che l'avidità trasporta talvolta i soldati a tagliar teste innocenti, benché non sian dei nemici, come dir di gente sbandata che si trovi per la campagna ed altre simili: ed io so di un chan principale, il mariuolo che una volta per mandare al re teste assai, ne tagliò una mano a certi poveri armeni cristiani suoi vassalli, che per aver la barba lunga come i Turche, potevan passar per teste d'inimici. …
In somma, in tempi di sì fatte rivoluzioni è pericoloso ad ogni persona che non sia molto conosciuta, per questo tagliar di teste. Io sbandarsi dal campo, e l'andare in volta di notte; ma molto più pericoloso l'aver mostaccio o barba, che in qualche modo a quella degl'inimici si assomigli…. Pagina 800-801
Della Valle 3
Non manca chi aggiunge che gli scongiurò strettamente a dirgli la verità, promettendo e giurando più volte di salvar loro la vita; il che sia vero non so; ma so bene che dopo averne cavato quel che gli parve, fece ammazzare, secondo il suo solito, tutti i prigioni turchi, eccetto tre, cioè il bascià, il Giorgiano ed un altro, i quali insieme con tutti i prigioni tartari, che pur vivi furon salvati, gli rimandò di nuovo in custodia di Bahadur chan.
I Turchi che furono fatti morire, fece ammazzargli a coppia a coppia in diverse strade delle uscite della città, acciocché fossero, come io credo, più veduti, ed i cadaveri loro restarono poi sempre in quelle strade insepolti con barbara crudeltà.
Il medesimo avveniva di alcuni spioni de' Turchi, che di quando in quando erano trovati presi : i quali dopo esser esaminati ben bene, e da solo a solo dal medesimo re, si facevano pur morire nella gran piazza. Ed il modo della morte loro era, tagliar loro le gambe nella congiuntura del ginocchio, ovvero tagliare i piedi dove si congiungono alle gambe, e questo era di più stento, perchè duravano più vivi, e talvolta un giorno intero, non n vuotandosi cosi presto il sangue da tutte le vene. I corpi di costoro ancora restavano nel medisimo modo per sempre insepolti nella piazza, calpestati dalle bestie e dagli uomini. Pagina 811-812
Della Valle 4
Prima che il re partisse, la medesima mattina gli furono presentate alla porta una mano di teste di Turchi venute dai iccolo di Bagdad, non ostante I trattati della pace. Vi era ancora un prigione vivo: ma perchè il re fece poco caso dell’uno e dell’altro, e non rispose nè ordinò cosa alcuna, le teste furono buttate, e restarono nella strada innanzi alla porta iccolo del palazzo dove il re le aveva vedute; ed al prigion vivo ancora, quelli che l'avevano condotto non sapendo che farne, per liberarsene, tagliaron pur la testa, lasciando ivi il capo e ‘l corpo suo in terra con gli altri. Or veda V. S. [voi stessi] di grazia in che consiste la vita e la morte di un poveraccio che sia disgraziato. Pagina 836
Della Valle 5
Or sia come si voglia, chiara cosa è che quel sabato ebbe un gran travaglio, e stava di tanto mal gusto, che un povero contadino che il medesimo giorno andò intempestivamente a presentargli una supplica, e supplica forse di cose poco ragionevoli, entrato in collera, lo fece allora allora impiccar per li piedi ad un albero in mezzo della piazza. Io mi trovai a vederlo condurre:
e perchè questo gastigo d'impiccar per li piedi molto usato in Persia, è cosa non meno strana che curiosa, voglio darne relazione. Forano al reo le gambe là dove si congiungono al piede tra l'osso e quel nervo grosso che v'è, come appunto si fa nei paesi nostri ai capretti quando si vogliono scorticare. Per quel foro, passata una corda, gli appendono ad un albero tanto allo, che la testa tocchi terra, ed anche il principio delle spalle. Se il reo dee morirej lo lasciano star cosi appeso un giorno o due, ed infine muore di puro stento: ovvero, se non muore, lo fanno morire aprendogli la pancia attraverso con un gran colpo di scimitarra:
ed è pur morte molto penosa e stentata: perchè, data la botta, saltano subito fuori tutte le interiora cadendo sul viso del paziente, il quale non per quello muore subito, ma pena assai per volerle rimettere dentro; ed alfin muore con molto strazio. Pagina 788-789
برای مطالعهی بیشتر:
سوزاندن کتب موسوی - یهودی توسط شاه عباس حقیر
https://sozumuz1.blogspot.com/2022/03/blog-post.html
شاه عباس «حقیر»، تورکستیزترین شاه خاندان صفوی
https://sozumuz1.blogspot.com/2023/03/blog-post.html
شاه عباس حقیر (اوّل)، گردن زدن اسرای تورک با شمشیر محض
خودشیرینی برای صلیبییان
https://sozumuz1.blogspot.com/2021/02/blog-post_18.html
«شاهسونها – شاهیسئوهنها» و سیاست «تورک علیه تورک» شاه
عباس اول
http://sozumuz1.blogspot.com/2016/10/blog-post_27.html
پشت کردن خاندان صفوی به تورکها و قیزیلباشان
https://sozumuz1.blogspot.com/2016/10/blog-post_28.html
[1] ITER PERSICUM, OU,
DESCRIPTION DU VOYAGE EN PERSE ENTREPRIS EN 1602 PAR ETIENNE KAKASCH DE ZALON
KEMENY.../ relation redigiee en allemand et presentee
a l'empereur par Gorges Tectander von der Jabel; trad publiee et annotee par
Ch. Schefer
[2] VIAGGI DI PIETRO DELLA VALLE, IL PELLEGRINO,
DESCRITTI DA LUI MEDESIMO IN LETTERE FAMILIARI, ALL'ERUDITO SUO AMICO MARIO
SCHIFANO, DIVISI IN TRE PARTI, cioe: La TURCHIA, LA PERSIA E L'INDIA. COLLA
VITA E RITRATTO DELL'AUTORE. Volume primo, Lettera IV
https://ia800505.us.archive.org/18/items/viaggidipietrode01vall/viaggidipietrode01vall.pdf
[3]«زبان موغولی مدتها در میان موغولان [در
خاورمیانه و ....] زنده بود. به این موضوع از آن جا میتوان پی برد که در آثار
عربی و فارسی هنگام نقل قول لغات موغولی تنها صورت صحیح و کامل کلمات ذکر نهمیشد،
بلکه گاه گاه این کلمات به صورتی که در میان مردم در مکالمات روزمرهی آنان متداول
بود نقل میگردید. به خصوص حرف غ که در میان دو حرف صدادار واقع بود حذف میشد.
مثلاً المفضل حاکم قفقاز را که نامش جورماغون بوده است پیوسته به نام جورمون ذکر و
نام تقتغا خان دشت قیپچاق در آثار نویسندهگانی که به زبانهای عربی و فارسی مینگاشتند،
به صورت تقطا و یا طقتا نوشته شده است. چنانچه مردم به این زبان تکلم نهمیکردند،
در نامهای مذکور این حرف حذف نهمیشد و نویسندهگان این نامها را به همان صورتی
که در زمان گذشته معمول بوده است نقل میکردند؛ در چین نیز وضع به همین منوال
بود».
برتولد
اشپولر. تاریخ موغول در ایران؛ سیاست، حکومت و فرهنگ دورهی ایلخانان. ترجمهی
دوکتور محمود میرآفتاب. بنگاه ترجمه و نشر کتاب، تهران ١٣٥١، ص ٤٥٠-٤٥١
لینک
دانلود ترجمهی کتاب به زبان فارسی:
http://dl.lilibook.ir/2016/04/تاریخ-مغول-در-ایران.pdf
لینک
دانلود اصل کتاب به زبان آلمانی:
SPULER, Bertold Die Mongolen in Iran: Politik, Verwaltung und Kultur
der Ilchanzeit 1220-1350
http://menadoc.bibliothek.uni-halle.de/download/pdf/4896448?name=Die%20Mongolen%20in%20Iran
لینک
دانلود ترجمهی کتاب به زبان تورکی:
İran Moğollari, Cemal Köprülü, Ankara, 1957
No comments:
Post a Comment