TÜRKİYE DİYANETİ’NDE ALEVİ,
CAFERİ, HIRISTIYAN VE MUSEVİ BİRİMLERİNİN KURULMASI ÖNERİSİ
Devlete bağlı Diyanet’te sadece Sünni mezhebinin temsil edilmesi, Sünni olmayan inanç gurupların devletten soğumasına, aşırı Sünnilerin de devlet ve ülkeyi tekçe kendilerinin tasavvur ederek bu inanç gruplarını ikinci sınıf vatandaş olarak görmesi ve dışlamasına neden olmaktadır.
Özellikle Alevi ve Caferilerin Türkiye Diyanetinde temsil edilmemeleri ve kendi hallerine bırakılmaları, bütün bölgede var olan bu inanç gurupların büyük bölümünün anti Türk odaklar ve devletlerin etki alanına girmesi, bazısının da hâmi arayarak Şiileşip İran devleti ve Fars milli çıkarlarının maşası olmasına neden olmaktadır. Nitekim inançlı Caferi Türklerin bir çoğu ve inançlı Alevi Türklerinden bir kısmı İran Fars devleti etkisi altına girmiş, dini inançları olmayanların bir bölümü de aşırı Solcu ve Kürtçü akımlara katılmaktadır .....
Bu sorunları çözmek ve ortadan kaldırmak için, Türkiye Diyaneti bünyesinde dört Alevi, Caferi, Hırıstıyan ve Musevi birimlerinin kurulması önerilmektedir. Bu birimlerin kurulması, Diyanet kurumunun, adının gerektiyi gibi, belli bir inanç deyil bütün inançları temsil eden bir kuruma dönüşmesine yardım edebilir, ayrıca Laik devlet anlayışı ve uygulamasına daha yakındır. Diyanette özellikle Hırıstıyan ve Musevi birimlerinin açılması ve bunların Avrupa ve Batıdaki Hırıstıyan ve Musevi Türkleri kendi kanatları altına alması, Türkiye’nin Avrupadaki Yumuşak Güç’ünü önemli derecede artıracağı ve buraların kamuoyundakı imajına olumlu etki yapacağı da kesindir.
A-Türkiye Diyaneti bünyesinde iki yeni Alevi ve Caferi şübesinin yaratılması
Alevi Şübe: Alevi Şübe Türkiye’deki Alevilerle birlikte, İran’da hızla Kürtleşmekte olan Kızılbaş ve Ehl-i Hak v.s. Türkler, Arnavutluk ve diyer Balkan ülkelerindeki Bektâşiler, Türkiye ile Suriyedeki Nusayriler, İraktaki Türk kökenli ancak bugün Kürt dilli olan Şebekler v.s., Azerbaycan Respublikasında eski Kızılbaşların kalıntısı olup ancak günümüzde kendi inanç kimliklerini bilmedikleri için Fars Siiliyi etkisinde kalan Türkler, v.s.’nin durum ve sorunlarının çözümünden sorumlu olmalıdır.
Caferi Şübe: Caferi Şübe İrak, İran ve Azerbaycan Respublikasındaki Türk ve Türkman Şiiler, Afganistandaki Türk - Moğol kökenli ancak bugün Deri dilli ve Fars Şiiliye geçen Hazaralar, Aymaklar, Kızılbaşlar v.s.’nin durum ve sorunlarının çözümünden sorumlu olmalıdır.
not-Türkiye’de İran, Azerbaycan Respublikası ve İraktaki Türklerin “Şii” deyil, “Caferi” oldukları tezi kabul edilmelidir. Buradaki Caferi’den amaç, Nadir Şah Afşar’ın Osmanlı’ya önerdiyi, ancak Osmanlı yetkililerinin deyer ve önemini kavrayamadıkları Sünniliyin beşinci mezhebi olacak Caferi Mezhebi’dir.
1-Alevi ve Caferi Birimleri, bu inançların önderleri tarafından yönetilmelidir.
2-Azerbaycan Respublikası’nda da benzer kurumlar oluşturulmalıdır.
3-Türkiye Alevi Birimi ile Azerbaycan Alevi Birimi, Türkiye Caferi Birimi ile Azerbaycan Caferi Birimi bir biriyle koordineli olarak, hatta örgütsel bağ içinde veya bir çatı altında çalışmalıdırlar.
4-Alevi Ve Caferi Şübelerinin Görevi: Bu gurupların eski dini eserlerini özellikle Türkçe olanları yayımlama; Kadın haklarına saygılı, hoşgörüye dayalı, Laikliye uyumlu ve şiddetten uzak dini metinler ve yorumlar ile modern Türkçe malzemelerini hazırlama, dini mekanları ve tapınaklarını, sırasıyla Cemevleri ve Camilerini onarma ve bakımını üstlenme, din adamlarını yetiştirme, ve en önemlisi onların İran Devleti tarafından Şiileştirilme ve Fars milli çıkarları ile yayılmacılığı doğrultusunda kullanılmalarını engellemek v.s.
B- Türkiye Diyaneti bünyesinde iki yeni Musevi ve Hırıstiyan şübesinin yaratılması
Musevi Birimi: Musevi Birim Türkiye’de yaşayan Türkiyeli veya varsa Türk Musevilerle Avrupa’da yaşayan ve yok olmakta olan Kırımçak ve Karayim Musevi Türk ve Tatarlar, hatta Azerbaycan Respublikasındaki Musevi Tatlarla ilgilenmeli ve onların durum ve sorunlarının çözümünden sorumlu olmalıdır.
Hırıstiyan Birimi: Hırıstıyan Birim Türkiye’de yaşayan Türkiyeli veya varsa Türk Hırıstıyanlarla Yunanistan’a göç eden Karamanlı Hırıstıyan Türkleri, Avrupa’da yaşayan Hırıstıyan Türk Gavavuzlar, Lipka Tatarları v.s. ile ilgilenmeli ve onların durum ve sorunlarının çözümünden sorumlu olmalıdır.
1- Musevi ve Hırıstıyan Şübeleri bu inançların önderleri tarafından yönetilmelidir.
2- Musevi ve Hırıstıyan Şübelerinin
Görevi: Bu guruplara kendi Türk dil ve lehçelerinde eski ve yeni dini kitaplarını
basma, dini mekanlarını onarma v.s.’de yardımcı olma; ve de onların özellikle Fıransa
ve Yunanistan gibi Anti Türk devlet ve akımların etki alanına girmesini engellemek
v.s.
not-Türkiye devleti Yahudi ve Musevi konusunda Fars İran rejimi oyununa gelmemeli, her zaman itidal ilkesini izlemeli ve geleneksel Türk - Moğol töre ve yosunları ve Osmanlı geleneyine sıkı bağlı kalmalıdır. Fars Şiiliyinde Musevi düşmanlığı temeldir ve bu mezhebe Safevi döneminde doğrudan Haçlı Avrupa Hırıstıyanlığı ve Ermeni kilisesinden ithal edilmiştir. Oysa Türk - Moğul töre ve yosunlarında ve özellikle Osmanlı tarihinde Yahudi ve Musevi düşmanlığı diye bir şey yoktur. Tersine Türk ve Musevi - Yahudi ittifakı sağlam tarihi temellere dayanır. Türkler ve Museviler tarih boyunca aynı biçimde iki Haçlı Avrupa Hırıstıyan köktendinciliyi tehdidi ile Aryaçılık Irkçı nefretine maruz kalmış ve bunlarca düşman sayılmıştır. Ayrıca Hırıstıyan Avrupası ile Yunanistan ve Ermenistan v.s.’nin Türklerle toprak - milli sorunları olduğu halde, Türk ve Yahudilerin birbiriyle hiç bir toprak temelli milli sorunları yoktur....
-Fars İran rejimi son onyıllarda Türkiye’yi aşırcılıkta kendine benzetmeye, Türkiye ile dünya Yahudi - Musevilerini bir birine düşman etmeye çalıştı. Bu siyasetin asıl amacı Türkiye ile Batı, NATO, Avrupa Birliyi v.s.’nin arasını açmak, Türkiye’yi onların sempatisi ve desteyinden mahrum ederek zayıflatmaktı. Bunda büyük ölçüde de başarılı oldu. ABD’nin var olmayan Ermeni Soykırımı’nı tanıması, Avrupa’nın Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin ve Karabağ’da Azerbaycan’ın haklı isteklerine karşı koyması, Türkiye’nin F35 projesinden atılması v.s. hep bu İran’a benzeme yanlışlığının sonucudur. Türk ve Yahudi - Musevi bağları güçlü olsaydı bunların hiç biri yaşanmayabilirdi ...
No comments:
Post a Comment