TÜRK KÜYBİLGENİ (MÜZİKOLOG)
ABDÜLKÂDİR MARÂĞÎ’NİN YENİ BULUNAN TÜRKÇE İŞİ’NİN (AMEL’İNİN) TASHÎHİ VE KULLANDIĞI İBN-İ SEFÎ MAHLASI
MÉHRAN BAHARLI
TURKISH MUSICOLOGIST ABDÜLKÂDİR MARÂĞÎ'S RECENLY FOUND TURKISH BALLAD (AMEL), ITS EMENDATION, AND THE PSEUDONYM OF İBN-İ SEFÎ USED IN IT
قرائت کامل و تصحیح تصنیف-شعر تورکی نویافتهی موسیقیدان تورک عبدالقادر
مراغی و تخلص ابن صفی او
خلاصه
مورخ موسیقی دوکتور رجب اوسلو یک تصنیف به تورکی جغتایی با ردیف «ایچینده» سروده شده توسط دانشمند، هنرمند، موسیقیدان و موزیسین تورک، عبدالقادر مراغی را کشف و در سال ٢٠٠٧ آن را معرفی کرده است. این تصنیف – شعر تورکی، در یک جونگ آنونیم که تاریخ تالیف آن نیمهی اول قرن پانزده میلادی گمان میشود ثبت شده است. کشف دوکتور اوسلو، همانقدر که در عرصهی موزیکولوژی تورک دارای اهمیت است، از جهت روشنگری در بارهی حیات شخصی، شاعری، خلاقیت هنری، و رپرتووار موسیقیایی عبدالقادر مراغهای و تثبیت آثار تورکی او هم بسیار مهم است. اما علیرغم این اهمیت فوقالعاده، متن شعر تورکی عبدالقادر مراغهای در تورکیه با اغلاط بسیار غلط قرائت و بدین سبب با اشتباهات فراوان منتشر شده است. در این مقاله، منبعی جدید در بارهی تخلص ابن صفی که تائید کنندهی تعلق این تصنیف تورکی به عبدالقادر مراغهای است را معرفی کرده؛ سپس متن دقیق و کامل این شعر تورکی را بر اساس نسخهی خطی ارائه نمودهام. در قسمت پایانی، اشتباهات و اغلاط موجود در نشرهای تورکیهای آن را تصحیح کردهام.
اؤزهت:
موزیک تاریخچیسی
دوکتور رجب اوسلو، تورک بیلیمآدامی، صنعتچی، موزیکولوق و موزیسین ماراغالی
عبدالقادرین چاغاتای تورکجهسینده یازدیغی یئنی بیر ییر – قوشوغونو (تصنیف –
شعرینی) تاپیپ، ٢٠٠٧ ایلینده تانیتمیشدیر. ابن صفی تخلصونو داشییان بو اثر، ١٥
یوزایلین ایلک یاریسینا عایید آنونیم بیر جؤنگده یئر آلماقدادیر. رجب اوسلونون
کشفی، تورک موزیکولوژی آلانیندا اؤنهملی اولدوغو قهدهر، ماراغالی عبدالقادرین
کیشیسهل یاشامینین، قوشوغونون، صنعتسهل یارادیجیلیغینین و موزیک
رئپئرتووارینین آیدینلاتیلماسی و تورکجه اثرلهرینین دهرلهنمهسی آچیسیندان
دا اولدوقجا اؤنهملیدیر. آنجاق بو بؤیوک اؤنهمینه قارشین، ماراغالی
عبدالقادرین یئنی بولونان بو تورکجه ییر – قوشوغونون متنی تورکییهده یانلیش
اوخونموش و بونون سونوجوندا بیر چوخ یانلیشلا یایینلانمیشدیر. بو مقالهمده
یئنی تاپیلان بو قوشوقدا ایشلهدیلهن ابن صفی تخلصونون عبدالقادر ماراغییه
عایید اولدوغونو دوغرولایان بیر قایناغی تانیدیپ، آردینجا قوشوغون تام و دقیق
متینینی اهلیازمایا دایاناراق وئردیم. یازیمین سون بؤلومونده تورکییه یایینلارینداکی
یانلیشلاری و اهکسیکلهری دوزهلتدیم.
Özet
Müzik tarihçisi Dr. Recep Uslu, Türk bilim adamı, sanatçı, müzikolog ve müzisyen Marağalı Abdulkadir’in Çağatay Türkçesinde yazdığı yeni bir yır-koşuğunu (tasnifi-şiirini) bulup, 2007 yılında tanıtmıştır. İbn-i Sefi mahlasını taşıyan bu eser, 15. yüzyılın ilk yarısına ait anonim bir cönkte yer almaktadır. Recep Uslu'nun keşfi, Türk müzikolojisi alanında önemli olduğu kadar, Marağalı Abdulkadir'in kişisel yaşamının, şiirinin, sanatsal yaratıcılığının ve müzik repertuarının aydınlatılması ve Türkçe eserlerinin derlenmesi açısından da oldukça önemlidir. Ancak bu büyük önemine karşın Marağalı Abdulkadir'in yeni bulunan bu Türkçe tasnifinin metni Türkiye'de hatalı okunmuş ve bunun sonucunda bir çok hata ile yayınlanmıştır. Bu makalemde yeni bulunan bu şiirde kullanılan İbn Sefi mahlasının Abdülkadir Maraği'ye ait olduğunu doğrulayan bir kaynağı tanıtıp, şiirin tam metnini elyazmaya dayanarak verdim. Yazının son bölümünde, Türkiye yayınlardaki yanlışları ve hataları düzelttim.
Abstract
Music
historian Dr. Recep Uslu discovered and introduced a new ballad written in
Chagatai Turkish by Turkish scientist, artist, musicologist, and musician
Marağalı Abdulkadir, in 2007. This ballad, which bears the pseudonym of İbn-i
Sefi, is found in an anonymous cönk from the first half of the 15th century. Recep
Uslu's discovery is significant not only in the field of Turkish musicology;
but also, in shedding light on Marağalı Abdulkadir’s personal life, poetry,
artistic creativity and musical repertoire, as well as compiling his Turkish
works. However, despite its immense importance, the text of this recently found
Turkish ballad by Marağalı Abdulkadir was mistakenly read in Turkey and
subsequently published with numerous errors. In this article, I will introduce a
historical source that confirms that the pseudonym Ibn Sefi used in this recently
discovered poem, belongs to Abdulkadir Maraghi. Additionally, I will present
the full text of the poem, as based on the manuscript, and correct all mistakes
and errors in found Turkish publications.
Müzik tarihçisi Dr. Recep Uslu, 2007 yılında yayınladığı “MECMUA-İ GÜFTE”[1] adlı kitabında Doğu Türkçesi - Çağatayca yazılmış beş beyitli “İçinde” redifli ve “İbn-i Sefî” mahlasını taşıyan bir Amel ve Güftesi’nin[2] ünlü Türk biliminsanı, sanatçı, küybilgini (muzikolog) ve küyçü (müzisiyen) Hâce Abdülkâdir Maraği’ye (Marağalı) âit olduğunu ileri sürmüştür. Dr. Recep Uslu’nun verdiği bilgilere göre “İçinde” redifli bu Türkçe koşuk, kapağının üzerine daha sonra “MECMU’A-İ MÛSİKÎ Bİ’L-FÂRİSİYYE” yazılmış, yazarı belli olmayan ancak 15. yüzyılın ilk yarısında 1422den sonra kaleme alınmış olduğu tahmin edilen bir Cönk’te[3] geçmektedir (Nuruosmaniye Kütüphanesi, Nr. 3135 (eski no 3652), vr. 121a).
Dr. Recep Uslu’nun buluşu, Türk küybilimi (müzikolojisi) alanında olduğu kadar, Marağalı Abdülkâdir’in yaşamı, yaratıcılığı ve repertuarını aydınlatma ve Türkçe yapıtlarını belirleme açılarından da oldukça önemli ve takdire layıktır. Ancak bu önemine karşın, sözü edilen Türkçe koşuğun hemen hemen bütün dizelerinde yanlış okumalara yol verilmiştir.
Bu makalenin ilk bölümünde “İçinde” redifli bu Türkçe koşuğun Marağalı Hoca Abdülkâdir’e âit olduğunu destekleyen “İbn-i Sefî” mahlası ile ilgili yeni bir bulgu tanıtılmıştır. Makalenin ikinci bölümde elyazma temelinde koşuğun tam ve düzgün okuyuş ve tashih edilmiş biçimi sunulmuş, Türkiye’de koşuğun okuyuş ve yazılışında var olan yanlışlar ayrı bir başlık altında düzeltilmiştir.
“İÇİNDE” BAĞDA - KOŞUĞUN MERAĞİ’YE ÂİT OLMASI
İBN-İ SEFÎ MAHLASI: “İçinde” redifli koşuğun son beytinde İBN-İ SEFÎ isminin geçmesi, gazelin İbn-i Sefî mahlaslı birine âit olduğunu gösteriyor. Dr. Recep Ulsu bu ismi Safa, Safi, Sâfi diye kaydetmiştir. Doğru okunuş Sefî’dir. Bu koşuğun Abdülkâdir Marâği’ye âit olmasını kanıtlamak için, eski kaynaklara dayanarak, atasının isimlerinden birinin Sefî olmasını göstermek gerekiyor. Aslında böyle bir kaynak ta vardır. Bu kaynak, târihçi Kıyaseddin Hândmîr’in (1475/1534-37) Târîḫ-i Habîbü’s-Siyer adlı kitabıdır. Bu kitapta Abülkadir’in atasının adı Sefî ed-din (صفیالدّین) olarak kaydedilmiştir[4]. Hândmîr, Sultan Timür Küreken’in oğlu Sultan Şâhruh Bahadır Han (1405-1447) dönemi ile ilgili bölümde, Abdülkâdir’in atası ile 30 yıldan fazla Şahruh ve haleflerinin vezirliğini yapmış arkadaşı Hâce Kıyâseddin Pîr Ahmed Havâfî (ölüm 1453) arasında yaşanan mâli bir anlaşmazlığı anlatırken, Abdülkâdir’in atasının ismini bütün rivayet boyunca defalarla Sefî ed-din diye yazıyor:
ذکرِ شمّه از حالِ وزراءِ خاقانِ مغفرت انتما:
.... خواجه غیاثالدّین پیر احمد، قریهیِ یحییآباد را که از توابعِ هراة است و هر سال مبلغِ کلّی حاصل داشت به جزئی چیزی به صفیالدّین والدِ خواجه عبدالقادرِ گوینده که مردی مزاحکننده بود و در مجلسِ همایون نسبت به امراء و ارکانِ دولت مطایبه مینمود اجاره داده بود....
Çeviri:
YARLIGANMIŞ HAKAN’IN VEZÎRLERİNİN DURUMU İLE İLGİLİ KISACA ANLATI:
.... Hâce Kıyas ed-din Pîr Ahmed, Herat’a bağlı ve her yıl büyük miktarda ürünü olan Yahyaabad köyünü azıcık bir şeye, Abdülkâdir-i Gûyende’nin (Yırcı Abdülkâdir’in) atası Sefî ed-din’e, ki şakacı bir zat olup Pâdişah’ın meclisinde[5] emirler ve devletin ileri gelenleri ile dalga geçerdi, kiraya vermişti ....
Kitabın İran’da 4. baskısında (2001), Ata anlamında olan Vâléd (والد) kelimesi, oğul anlamında olan Veled (ولد) biçiminde yazılmıştır (Elyazmayı görme imkanı olmadı). Bunun, baskı veya nâsih hatası olması kesindir. Çünkü Abdülkâdir’in üç oğulu arasında (Nureddin Abdurrahman, Nizameddin Abdürrehim, Abdülaziz Çelebi) Sefi ed-din adlı veya lakaplı olanı yoktur.
Hândmîr’ın rivayetinin içeriğinin târihi açıdan gerçeklik veya dakiklik derecesi bir yana, onda Abdülkâdir’in atasının adının o döneme âit bir kaynakta Sefî ed-din olarak kaydedilmesi, atasının Sefî ed-din ismini de taşıdığını, ve bu isimin başkaları tarafından bilindiğini gösteriyor. Abdülkâdir’e daha sonralar Büyük Timur Küreken tarafından Kemâleddin şeref lakabı verilmiştir[6]. Atası Kıyâseddin’e de hayatının belli bir döneminde benzer biçimde Sefî ed-din şeref lakabı verildiği ihtimali vardır.
Târîḫ-i Habîbü’s-Siyer’deki rivayet ile Cönk’te bulunan “İçinde” redifli koşuk, bir birininin verdiği bilgileri tamamlıyor. Habîbü’s-Siyer’in Hâce Abdülkâdir-i Gûyende’nin atası adının Sefî ed-din olması kaydı, koşuktaki İbn-i Sefî’nin Adbülkâdir’in kendisi olduğunu gösteriyor; koşuktaki Hâce’nin İbn-i Sefî mahlasını kullanması da Habîbü’s-Siyer’de Hâce Abdülkâdir-i Gûyende’nin atası adının Sefî ed-din olması hakkındaki kaydını doğrulamış oluyor.
Bu gerçeklerin ışığında, Abdülkâdir’in iki Nizâmeddin ve Kemâleddin adı olduğu gibi, atasının da iki Kıyâseddin ve Sefî ed-din adı olduğu, ayrıca Abdülkâdir’in İbn-i Sefî mahlasını kullandığı tespit edilip, en önemlisi de Dr. Recep Uslu’nun ortaya çıkardığı bu Türkçe yırkoşuk’un (tasnif – şiirin) Abdülkâdir Merâği’ye âid olduğu kesinleşmiş oluyor.
HÂCE UNVANI: Cönk’te Abdülkâdir Marâği’nin adı, “İçinde” redifli Türkçe bağda dışında, bir yerde Ustâd-i Cehan Abdülkâdir (اُستَادِ جَهان عَبدالقادرْ) (vr. 103a), bir yerde Hâce Mühezzeb (خواجه مُهذَبْ) (vr. 177a), bir yerde Usta Abdülkâdir (اُستَا عَبدُالقَادِرْ) (vr. 32b), bir yerde Abdülkâdir (عَبْدُالْقَادِرْ) (vr. 3a), geri kalan 79 bağdada ise Hâce (خواجَه) olarak verilmiştir. Mûsiki edebiyatında Hâce unvanı, âdeta Marağalı Abdülkâdir’e alem (özel ve özgü ad) olduğu için, tek başına kullanıldığında hemen hemen her zaman Abdülkâdir Marâği amaçlanıyordu. Aynı terminolojiyi benimseyen Cönk’ün “İçinde” redifli koşuğu başlığındaki Hâce de, Abdülkâdir Marâği’den başkası değildir.
ÇAĞATAYCA KOŞUK: “İçinde” redifli koşuk, Marağalı Abdülkâdir’in döneminde Ortaasya ve Türküstan dışında bile prestij ve edebi dil olan Çağatayca veya Doğu Türkçesindedir. Abdülkâdir’in Çağataycada yazdığı başka koşukları da vardır, daha doğru Çağatayca olmayan Türkçe yapıtı yoktur. “İçinde” redifli koşuğun Çağatayca olması Abdülkâdir’e âidiyetini kanıtlamasa da, onun Çağatayca şiirler yazdığı gerçeği ile uyumludur.
AMEL’İN TAM VE DOĞRU OKUNUŞU
İş’in beyitleri ile başlığı, elyazmada aşağıdaki biçimde harekelendirilmiştir:
عمَل خواجَه سَاخته دَر دَوانزدَه و شَشْ مَقَامِ حُسَینٖی
بَکوُکْ تَکْ دَانَه یُقْدُرْ دَامْ اِیچنْدَه
کوزُکْ تَکْ فِتْنَه یُقْ اِسْلَامْ اِیچِندَه
کوُکُلْ زُلفُکْ گوُرِپْ اَیتْدِی تِکرَغْي
بوُتکَ کوُشَهءِ یُقْ شَامْ اِیچِنْدَه
قُجِبْ زَاهِدْ صُرَاحٖی بُیْنُنٖی خوُشْ
مُدَامْ اِسْتَرْ مُرَادِن جَامْ ایچِنْدَه
طَبْیب وَصْلُکْ سَنوُکْ بِرْلَنْ اِی بوُلْغَیْ
کِه توُلْغَیْ سَنْ اَلِفْ تَکْ لَامْ اِیچنْدَه
نِیکوُنَامٖی دِلَرْ اِبْنِ صَفٖی خَاصْ
کِه بَدْنَام اوُلْدِی اِمْدِی عَامْ اِیچنْدَه
Günümüz Türk Latin alfabesiyle:
EMEL-İ HÂCE SÂHTE DER DEVÂNZDE VE ŞEŞ MEKÂM-İ HÜSEYNÎ
[Hâce’nin Oniki ile Altı Hüseynî Ornamında Yaptığı İş]
1-Beniñ tek dâne yoktur dâm içinde
Gözüñ tek fitne yok İslâm içinde
2-Göñül zülfüñ görüp ayttı tigreki
Putûña kûşeî yok Şâm içinde
3-Kucup zâhid surâhi boynunu hoş
Mudâm ister murâdın câm içinde
4-Tapıp vaslıñ seniñ
birlen, iy bolgay
Ki tolgay sen Elif tek
Lâm içinde
5-Nikûnâmî diler İbn-i
Sefî, hâs
Ki bednâm oldu imdi âm içinde
İŞ`İN ANLAMI VE AÇIKLAMASI
Başlık: Hâce’nin Oniki ile Altı Hüseynî Ornamında Yaptığı İş
1-Tuzağın
içinde (senin) benin gibi (çekici - aldatıcı) tâne yoktur
Müsülmanlar
arasında (senin) gözün gibi karışıklığa neden olacak yok
2-Gönül, (kara)
saçını görünce söyledi: yandaki
Putuna (yakışır)
bir köşk Şam’da yoktur
3-Zâhid
iyice sürâhinin boynunu kucaklamış
Sürekli
murâdını şarap camından istiyor
4-
Vaslını bulup seninle birlikte (iken), iyi olur
Ki sen, Elif
gibi Lam’a )sıkıca
bana) sarılasın
5-Sefî’nin
oğlu güzel ve iyi bir isim kazanmayı diler
Çünkü şimdi halk içinde adı kötüye çıkmıştır.
SÖZLÜK
İş: Amel
Ornam: Makam (Mûsikî’de)
Türkçe sözler[7]
-ga:
-a, -e
-ğay:
-gay, -acak, -ır, -ip, ...
Ayttı:
Eytti, Ayıttı, eyitti, dedi, söyledi, anlattı, uyardı, ayılttı
Ben:
Deri üzerindeki konur veya kara boyalı küçük lekelere, kabartılara verilen ad,
benek
Birlen:
Birlikte, birge, birle, ile, ilen, bile, bilen, bir biri ile, beraberce
Bolgay:
Olacak, olur, olup
Câm:
Cam veya topraktan yapılmış bardak, içki kadehi. Kökeni Çincedir.
Elif Lâm
içinde: Özellikle Horasan Derice şiirinde birbirine sıkıca
sarılma, kuvvetlice kucaklaşma; bir
birine iyice düğümlenme, girişme, bağlanma.... [8]
İy:
İyi, eyi, yeg, yakşı, uygun, yakışır, yaraşan
İmdi:
Şimdi, indi
Kucmak:
Kucaklamak, kucaklaşmak, sarılmak, sarmak, koynuna almak
Putuña:
Putuna
Tegreki,
Tigreki: Etrafdaki, çevredeki, yandaki, etrafındaki,
çevresindeki, yanındaki, deyredeki
Tek:
Tekin, değin, benzer, gibi
Tolamak:
Dolamak, etrâfında döndürüp sarmak, çulgalamak
Tolgay
sen: Dolayasın
Farsça-Arapça sözler[9]
Âm:
Umûm, herkes, halk
Bednâm:
Kötü ad çıkarmış
Dâm:
Tuzak
Dâne:
Tohum gibi ufak, yuvarlak şeyler, tâne
Devânzde:
On iki
Elif: Arap ve Fars alfabelerinde A
harfinin ismi
Fitne:
Karışıklığa sebep olacak kadar güzel kadın, yüz, göz vb.; âfet
Hâs: Özel,
seçkin, katışıksız ve güzel olan
İslam:
Müsülmanlar
Kûşe: Kuşk
kelimesinin varyantı (Bucak anlamında olan Farsça Gûşe veya Köşe kelimseinden
farklıdır); Köşk, kasr, saray, kiosk. (Şinâsi Tekin’e göre Köşk kelimesi Türkçe
kökenlidir).
Kûşeî:
Bir köşk
Lâm:
Arap ve Fars alfabelerinde L harfinin ismi
Nîkûnâmî:
İyi ad çıkarma, iyilikle bilinme ve anılma
Nîkûnâm:
Adı iyiye çıkmış kimse. Nîknâm, Nékûnâm, ... varyantları da vardır.
Put: Mecâzi
anlamda mâ’şuk, tapınılacak kadar güzel olan sevgili, mahbup, sanem
Sürâhi:
İçine su, şerbet, şarap vb. şeyler koymaya yarayan, uzun boyunlu cam veya
billûr kap
Şâm: Dimaşk kenti; bugünkü Suriye, Lübnan, Ürdün, Filinstin ve İsraili kapsayan geniş bir ülke. Farsçada ikinci anlamı gece, gece çağı, akşam havalar kararmaya başlayan vakit; mecâzen gece gibi karanlık olan saç vs. Şâirin şehir ve ülkeler arasından Şam’ı seçmesi, sevgilisinin zülfünün siyah olmasını îmâ etmek içindir.
DOĞRU OLMAYAN OKUYUŞLAR:
Bu iki okuyuş, Dr. Recep USLU’nun 2007 ve 2010[10] tarihli iki yayımından alındı. Doğry olmayan okumalar bold fontlarla gösterilenlerdir.
2010 Okunuşu (XV. YÜZYIL FORM VE Usûlü)
Amel-i Hace sahte der devazde ve şeş makam-i hüseyni:
Bu gül tek dâne yoktur dâm
içinde
Güzel tek fitne yok İslâm
içinde
Gönül
zülfün görüp eyitti Tikriği
Bütün kuşe-i yok(dur)
Şam içinde (17)
Mucib zâhid surâhiy boynun
ey hoş
Mudâm
ister Murâd’ın câm içinde
Tabib vaslın senün birlen ey(â)
bolgay
Ki
tolgay sen elif tek lâm içinde
Nîk u nâmı diler İbn-i
Safa has
Ki bednâm öldü imdi âm içinde (18)
(17)- Mecmua-i Güfte’de mısra
vezin gereği “Bütün kuşe-i yok(dur) Şam içinde” olmalı, “dur” eki yazılmamış.
(Recep Uslu)
(18)- Mecmua-i Güfte’de mısra “Ki bednâm imdi âm içinde öldü” şeklinde yazılmış ise de hem kafiye hem vezin gereği “Ki bednâm öldü imdi âm içinde” şeklinde C. Öney tarafından düzeltilmiştir. (Recep Uslu)
2007 Okunuşu (XV. Yüzyılda Bir Mecmua-i Güfte)
Amel-i Hace sahte der devazde ve şeş makam-ı hüseyni:
Bu gül tek dâne yoktur dâm içinde
Güzel tek fitne yok İslâm içinde
Gönül zülfün görüp eyitti
Tikriği
Bütün kuşe-i yok Şam içinde
Mücenneb zahid surahi boynunu hoş
Mudam ister Murad’ın câm
içinde
Tabib vaslın senün bir an ey
bulgay (?)
Ki tulgay (?) sen elifi
tek lâm içinde
Nik u namı diler İbn-i Safi
has
Ki bednam imdi âm içinde oldu
AÇIKLAMALAR VE DÜZELTMELER:
1-DEVÂNZDEH - دَوانزدَه: DEVAZDE olarak yanlış okunan, ancak elyazmada N harfi açıkça görülen Devânzdeh, on iki - 12 anlamında olan Devâzdeh kelimesinin varyantıdır ve daha çok Horasan ile Orta Asya kaynaklı eski Derice - Tacikçe metinlerde görülür.
2-BENÜÑ - BENİÑ (Bening - Beniŋ) - بَکوُکْ: Senin benin ve hâlin anlamında olan bu kelime, yanlış olarak BU GÜL okunmuştur. Oysa:
-Elyazmada
B harfinin üzerinde fethe veya üstre harekesi vardır (بَ).
-Elyazmada
U sesleri hep (ۇ) ile
gösterilmiştir.
-Kelimenin
sonundaki K harfi, Nazal N (Ñ, NG, Ŋ) herfidir ve üzerindeki sağa doğru kanat
veya kol açıkça görülür (ک).
-Elyazmada L sesi, hep üzerinde sağa doğru kanat veya kolu olmayan (ل) harfi ile gösterilmiştir.
Dolayısı ile kelime başındaki BE (بَ) harfinin BU (بۇ), kelime sonundaki K (ک) harfinin de L (ل), ve kelimenin Bu gül olması olanaksızdır.
3-GÖZÜÑ (Gözüŋ - Gözüng) - کوزُکْ: GÜZEL olarak yanlış okunmuştur. Oysa:
-Elyazmada Z
harfi üzerinde zemme veya ötre harekesi açıkça görülüyor (زُ).
-Kelime
sonunda K veya Nazal N (Ñ, NG, Ŋ) harfi üzerinde sağa doğru kanat veya kolu ile
görülmektedir (ک).
-Elyazmada L sesleri hep üzerinde sağa doğru kanat veya kolu olmayan L işareti (ل) ile gösterilmiştir.
Dolayısı ile GÖZÜÑ kelimesinin GÜZEL olması olanaksızdır.
4-AYTTI – EYTTİ - اَیتْدِی: EYİTTİ biçiminde okunan bu kelime, vezin gereği İ harfi atılarak Ayttı - Eytti biçiminde okunmalıdır. Ayıtmak fiili söylemek, demek, uyarma amaçlı anlatmak vs. anlamlarındadır.
5-TİGREĞİ – TEGREKİ - تِکرَغْي: TİKRİĞİ biçiminde okunmuştur. Büyük harfle yazılması, belki de Tiñri – Teñri - Tañrı ile bağlantılı sanılmasından dolayıdır. Oysa elyazmada R harfi üzerinde fethe veya üstre harekesi açıkça görülüyor (رَ). Tegreki - Tigreki veya Tegreği - Tigreği çevredeki, etrafdaki, yandaki vs. anlamlarında olup Tegre, Tigre, Tekre, Teyre, Tegrek, Tegerek, Tögörök (etraf, çevre, bölge, daire, ...) kelimesinden köken almıştır[11]: Teg + re (yön eki) + ki (önad yapan ek). Teg kelimesi yan, yön ve taraf anlamında olan Moğolca Tege[12] ile kökendeştir. Buradan Türkçe Tegiremek fiili bir şeyin etrafında ve çevresinde dönmek ve dolaşmak, Moğolca Teberi- ve Tevre- etrafını sarmak anlamındadır[13]. Bu kelimeler bugün Türkmencede Töwerek, Tewerek (suburb), Töweregi (around) biçimlerinde yaşamaktadırlar. Orhun yazıtlarında aynı eklerle yapılmış ve içerideki, içindeki ve buradan saray ve enderunda olan kimse anlamında olan İÇREKİ kelimesi vardır[14].
6-BUTÛÑA – PUTÛÑA - بوُتکَ: BÜTÜN biçiminde yanlış okunmuştur. Oysa kelimenin sonunda üzerine fethe veya üstre konmuş K harfi - ke (کَ) açıkça görünür. Buradaki ke (کَ), aslında .ñ veya .ng (نگْ) harfidir ki üzerine fethe sesini karşılayan H harfi (ه) yerine, fethe işareti (َ) konulmuştur: ( کَ← که← نکه ← نگه).
7-BUTUÑGA - BUTUÑA: Sonunda iyelik eki ñ (ng) olduğu için, Butuñga yerine Butuña yazılır.
8-KÛŞEÎ - کوُشَهءِ: Yanlışlıkla izâfet - nisbet eki ile ve KUŞE-İ biçiminde yazılmıştır. Oysa Kûşeî’nin sonundaki î, “bir, 1” adet anlamındadır. İzâfet - nisbet eki olsaydı kûşe-î’den sonra isim gelmeliydi. Halbuki YOK kelimesi gelmiştir. KÛŞEÎ bir köşk, ve KÛŞEÎ YOK her hangi bir köşk yoktur, bulunmaz demektir.
9-.DUR -: Dördüncü mısranın başındaki (بۇتکَ), üç hece olan PUTUÑA yerine, yanlışlıkla iki heceli BÜTÜN biçiminde okununca, ortaya eksik bir hece çıkıyor. Araştımacı bu eksik heceyi gidermek için YOK kelimesine .dur sonekini eklemiştir. Oysa mısranın ilk kelimesi üç heceli PUTUÑA’dır ve beytin eksik hecesi yoktur.
10-QUCİB – KUCUP - قُجِبْ: MÜCENNEB (2007) ve MÜCİB (2010) olarak yanlış okunmuştur. Oysa elyazmada Q harfinin üzerindeki iki nokta açıkça görülüyor. Kucmak fiili kucaklamak, boynuna sarılmak anlamındadır. Beyitte de zâhidin sürahînin boynuna sarıldığı anlatılıyor.
11-SÜRAHÎ - صُرَاحٖی: 2010da SURÂHİY biçiminde yazılmıştır. Ancak kelimenin sonudaki (ی) harfi Y sesi değil, İ sesine tekabül eder.
12-BOYNİNİ – BOYNUNU - بُیْنُنٖی: Elyazmada tek kelime olan BOYNUNU, iki BOYNUN EY bölüme ayrılmıştır. Oysa kelime sonundaki (ی) harfi, İ sesli iyelik sonekidir, ayrı bir EY ünlem - hitap kelimesi değildir.
13-MURÂD - مُرَاد: İstenilen ve arzu edilen anlamında olan bu kelime, Sultan Murad’a kinâye kabul edilerek özel ad diye büyük harfle yazılmıştır. Ancak beyitte Sultan Murad’ın kinâye edildiğini düşündürecek bir ipucu yoktur.
14-TABIB – TAPIP - طَبْیب: Yanlışlıkla sağaltman anlamlı TABÎP okunan TAPIP kelimesi TAPMAK (Bulmak) fiilinden ve buluptur, bulmuştur anlamındadır. Beyit yârin vaslını bulmak ve yâra kavuşmaktan konuşuyor.
15-BİRLEN - بِرْلَنْ: 2007de BİR AN biçiminde okunmuştur. Doğru okuyuş birlikte ve beraber anlamında olan BİRLENdir.
16-İY – EY - اِی: Bu kelime EYÂ biçiminde okunmuş, bu okumayla da şiirin vezni bozulmuştur. İY kelimesi iyi veya eyi, yey’nin kısaltılmışı olup, yakşı, hoş ve uygun anlamındadır.
17-BOLGAY - بوُلْغَیْ: BULGAY biçiminde okunmuştur. Doğru kelime Bolmak (Olmak) mastarından ve burada olacak, olur anlamında olan BOLGAYdır.
18-TOLGAY SEN - توُلْغَیْ سَنْ: TULGAY biçiminde okunmuştur. Doğru kelime Tolamak (Dolamak) mastarından TOLGAYdır. TOLGAY SEN, Dolayasın demektir.
19-Elif - اَلِفْ: ELFİ biçiminde yazılmıştır. Oysa kelime sonu Y değil, üzerinde sükûn - meks işâreti bulunan F harfidir.
20-NÎKÛNÂMÎ - نِیکوُنَامٖی: Tek kelime ve iyi ad çıkarma anlamında olan NÎKÛNÂMÎ, anlam vermeyen üç Nîk U Nâm parçaya ayrılmıştır. Nîkûnâmî sonundaki î soneki, izafet - nisbet eki değil, ism-i mastar (fiil - ism, fiilimsi) yapan ek (Nîkûnâm + î) olup, Nîkûnâm (Nîkû + nâm) ise sonraki mısrada gelen Bednâm’ın (bed + nâm) antonimidir.
21-SEFÎ - صَفٖی: Elyazmada Sefî biçiminde yazılan isim, Recep Uslu’nun 2007 tarihli kitabında SAFİ, 2010 makalesinde sonundaki (ی) harfi Elif-i Meksure sanılarak SAFA, ve başka makalelerinde bazen SÂFİ[15] biçiminde yazılmıştır. Oysa (ی) harfinden önce gelen F harfi altına Med veya Uzatma Küçük Elifi konulmuştur, dolayısı ile kelime sonundaki (ی) harfi, İ sesi verir, A değil.
22-OLDİ – OLDU - اوُلْدِی: ÖLDÜ okunmuştur. Oysa beyit İbn-i Sefî’nin İMDİ - şimdi iyi ad çıkarmak istediğini söylüyor. Konu iyi ad çıkarmak dahil, her hangi bir işi yapacak durumda olmayan geçmişte ölmüş biri değil, yakın gelecekte adını iyiye çıkarmak isteyen ve şimdi yaşayan biridir.
23-Kİ BEDNÂM OLDU İMDİ ÂM İÇİNDE - کِه بَدْنَام اوُلْدِی اِمْدِی عَامْ اِیچنْدَه: 2007 metninde OLDU kelimesi beytin sonuna taşınmıştır: Kİ BEDNAM İMDİ ÂM İÇİNDE OLDU. Oysa elyazmada OLDU’nun yeri dikkatle ve açıkça gösterilmiştir. Nâsih ilk önce yazmayı unuttuğu OLDU kelimesini, sayfanın sol kenarında beytin hizasında vermiş ve yerini de BEDNÂM ile İMDİ kelimeleri arasına bir ayıraç işareti “V” koyarak göstermiştir.
BÂZI DAKİK OLMAYAN VEYA YANLIŞ YORUMLAR
1-Gazelin Mersiye Olduğu İddiası: Recep Uslu “Amel, Xv. Yüzyıl Form Ve Usûlü” yazısında Cahit Öney’in bu gazeli mersiye nitelikli kabul ettiğini yazıyor: “Beste, Cahit Öney’in görüşüne göre “Mefâîlün mefâîlün feûlün” vezninde olup edebi açıdan “beş beyitli gazel” tarzında bir mersiye niteliği taşımaktadır”[16].
a-Büyük bir ihtimalle bu gazelin mersiye olarak nitelemesinin nedeni, son dizede BEDNÂM OLDU’yu, yanlışlıkla BENDAM ÖLDÜ diye okumaktır. Oysa yukarıda da söylendiği gibi, beşinci beyit geçmiş ve geçmişte ölen biri değil, İMDİ - şimdi yaşamakta ve yaşan dolu olan umutlu İbn-i Sefî’nin geleceğe doğru iyi ad çıkarmak istemesi ile ilgilidir.
b-Bu gazel mersiye niteliği taşımamaktadır. Tersine sevgilisinin tapınılacak denli güzel olması; beninin insanların aklını çelen ve gözünün toplumda karışıklık yaratacak kadar çekici olması; sevgilisine kavuşup onunla sarmaş dolaş olmasının ve bedensel birleşmenin iyi olacağı; sürâhiyi kucaklama ve içkiden murad isteme; bunları yapanların iyi ad çıkaracağını, yapmayanların ise bednâm olacaklarını söylemesiyle gayr-i dini, dünyevi ve seküler, sevgi ve zevk odaklı yaşamı ululayan, umut ve heves dolu hatta erotik bir gazeldir.
2-Gazelin Osmanlı Sultan Murad’ı Îmâ Etmesi İddiası: Recep Uslu’ya göre gazelin altıncı dizesinde Sultan Murad’a îmâ vardır: “Ayrıca Sultan II. Murad’ın adını kinaye ile anmakta oluşu da dikkat çekicidir”[17]. Ancak bu dizede geçen MURÂD kelimesi özel ad değil, soyut dilek ve istek anlamında olup hiç bir biçimde Sultan Murad’ı îmâ etmemektedir. Öteki beyitlerde de Sultan Murad’ın kinâye edildiğiyini düşündürecek her hangi bir ipucu yoktur.
3-Amel’in Marâği Tarafından Sultan Murad’a İthaf Edilmesi İddiası: Recep Uslu Abdülkâdir’in “İçinde” redifli Türkçe bağda Sultan Murad’a ithaf ettiğini iddia etmiştir: “Osmanlı topraklarına gelemeyen Hace Abdülkâdir Meragi bu bestesini ikinci Murad için bestelemistir .... Bu eserde ayrıca Murad adına kinayenin görülmesi bestenin II. Murad adına yapıldıgı ve oglu Abdülaziz tarafından II. Murad’ın huzurunda okunan bir beste olmasını gerektirir”[18]. Bir sıra başka kaynaklar da bu iddiayı Recep Usl’dan naklen tekrar etmişlerdir[19]. Oysa yukarıda da gösterildiği gibi, bu koşukta böyle bir îmâ yoktur. Ayrıca Abdülkâdir Marâği’nin kendisinin yaşamının son yıllarında yazdığı ve bağlantı ile iletişimde bulunduğu bütün Sultanları andığı otobiyografisinde de İkinci Sultan Murad’ın adı geçmemektedir[20]. Dolayısı ile Sultan Murad Îmâsı argümanı, böyle bir îmâ var olmadığından dolayı, bu bağda - koşuk işi’nin Marağalı Abdülkâdir’e âit olduğunu kanıtlamakta kullanılamaz.
4-Abdülkadir Maraği’nin Tebrizli Olması İddiası: Recep Ulsu kitaplarının birinde Abdülkâdir Merâği’nin Tebriz Türklerinden olduğunu yazmıştır. “Abdülkâdir Merâği Türk tarihinin bir kahramanıdır, çünkü Tebriz Türklerinden olup yaşadığı döneme müziği ve müzik teorisiyle damgasını vurmuştur. Yetiştiği Tebrizden Celayirli sarayına geçişi, Basraya ve Bağdata yolculukları müzikte ünlenmesiyle son buldu”.[21] Oysa Abdülkâdir Marâği Tebriz Türklerinden değil, Türkili’nin[22] Azerbaycan bölgesinde yerleşen Marağa kentinden, dolayısıyla Marağa Türklerindendir. Marağa ile Tebriz her ikisi bügün İran’ın idâri taksîmâtında Doğu Azerbaycan iline dahil iseler de, aralarında kuş uçuşu 77 kilometre mesafe bulunan ayrı kentlerdirler.
Yetiştiği ortamlara gelince Maraği’yi Türkili ve Türkistan ile Calayırlı ve Timurlu Türk – Moğul devletlerinin, kendisinin de otobiyografisinde anlattığı gibi, “yetişmesi” (Terbiyet olmuşu) nitelemek daha dakik olurdu. (Maraği’nin yaşadığı kentler sırasıyla şöyledir: Marağa - 19 yıl, Tebriz - 14 yıl, Bagdad - 7 yıl, Semerkand - 1 yıl, Tebriz - 3 yıl, Semerkand - 12 yıl, Herat - 26 yıl. Veya Türkili toplam 36, Türkistan toplam 39, Arap Irakı 7 yıl)[23].
5-Abülkadir Maraği’nin Şia Olması İddiası: Recep Uslu aynı kitapta Abdülkâdir Marâği’nin Şia tarihinin kahramanı olduğunu yazmıştır: “Merâği Şia tarihinin de bir kahramanıdır. .... ben hüseyni mezhebindenim demekten çekinmedi. İmam Rıza’nın türbesi’ni yaptıran Gevherşad’la birlikte Meşhed’i ziyaret etti. Hayatı neredeyse Sufilerle iç içe geçti. Erdebil Şeyhi’ni gençken ziyaret etti. İlk kayınpederi Rıdvanşah Mevlana’nın sözlerinden beste yapacak kadar Mevlevi muhibbi idi. Semerkant’ta Haydariler, Yeseviler gibi Sufilerle yakınlaşması oldu”. Bu beyanlarda Şeriat’ı kabul eden Müteşerria (متشرّعه) -Ortodoks İslam ile onu reddeden veya uygulamada önemsemeyen Mutasavvıfa (متصوّفه) - Heterodoks İslam bir birine karıştırılmış; anakronik biçimde bugünkü Şia (شیعه) mezhebi, bütün Teşeyyü’ (تشیع) mezhep ve tarikatları ile aynı sanılmıştır.
Günümüzdeki Şia mezhebi Safevi döneminde Ermeni ve Katolik kiliseleri etkisiyle oluşmuş bir çeşit Fars İslamı’dır ve Sünni mezhepler gibi Muteşerria İslam’a dahildir. Ancak Recep Uslu’nun verdiği örneklerin hepsi, İlhanı - Calayırlı dönemindeki Türk Sûfiler, Ortaasya ve Anadolu’da Yesevilik, Haydarilik, Mevlevilik, ... (Karakoyunluluk, Kızıbaşlık, Bektaşilik vs. gibi) Mutasavvıfa – Heterodoks ve Türk İslamı`na dahildirler ve Fars Şiiliği ile aynilikleri yoktur[24]. Aralarında iki din kadar fark olan bu iki anlayışı bir birinden ayıran en önemli konulardan biri de, sâdece Görsel Sanatları (mimarlık, hat, minyatür, resim, ...) dîni ve sevap sayan Şialık dahil Müteşerria - Ortodoks İslam’ın tersine, Mutasavvıfa - Heterodoks İslam’ın Sunum - Gösteri Sanatlarını (mûsiki, saz, şarkı söyleme, raks, semâ, içkili eğlence, ...) mubah, hatta sevap ve kutsal saymasıdır. Genel olarak İslam dünyasında Müzik ve özellikle dans raks (Sema, Semah, ...) ve İçkili mûsikîli meclislerle iç içe olan târihî şahsiyetler, Ortodoks İslam değil, Heterodoks İslam kapsamında ele alınmalıdır.
İLGİLİ İZLEKLER
MÂHRAN
BAHARLI. HOCA ABDÜLKÂDİR MERÂĞÎ OTOBİYOGRAFİSİ’NİN TASHİHİ VE DAKİK TÜRKÇE
ÇEVRİSİ
https://sozumuz1.blogspot.com/2021/05/hoca-abdulkadir-meragi.html
MÂHRAN
BAHARLI. TÜRK MÛSİKÎ BİLGİNİ HOCA ABDÜLKÂDİR MARAĞİ’NİN ÇAĞATAY TÜRKÇESİNDE
YAZDIĞI “NEVRÛZ-İ ARAP” KOŞUK-YIRI
https://sozumuz1.blogspot.com/2022/03/turk-musiki-bilgini-hoca-abdulkadir.html
MÂHRAN
BAHARLI. ABDÜLKÂDİR MERÂĞİ’NİN YENİ BULUNAN TÜRKÇE AMEL’İNİN TASHÎHİ VE
KULLANDIĞI İBN-İ SEFÎ MAHLASI
https://sozumuz1.blogspot.com/2020/07/abdulkadir-meraginin-yeni-bulunan.html
مئهران باهارلی. قرائت کامل و تصحیح تصنیف-شعر تورکی نویافتهی عبدالقادر مراغی و تخلص ابن
صفی او
https://sozumuz1.blogspot.com/2020/07/blog-post_22.html
http://sozumuz1.blogspot.com/2018/03/blog-post_30.html
[1] Recep Uslu. Xv. Yüzyılda Bir
Mecmua-i Güfte (Nuruosmaniye Ktp., Nr. 3135) veya Sultan Ii. Murad Devri Müziğinin
Bir Kaynağı. Birinci baskı 2007, s 15
https://www.slideshare.net/recepali2/cfakepathuslu-mecmua-nuruosmaniye
[2] Arapçada Amel (عمل) ve Farsça Kâr kelimelerinin
Türkçe karşılığı İş’tir. Bir KÜY (Mûsiki) terimi olarak Amel “Farsça
şiirlerle doğaçlama tarzında icra edilen bir çeşit BAĞDA (beste) ve YIR
(tasnif)” anlamındadır. Güfte (گفته) Farsça bir kelime ve “KÜY (Mûsiki) TİKElerin (parça, kıta)
söz bölümü” anlamındadır. Güfte’nin Türkçe karşılıklarından, aruz ölçüsünde
ise KOŞUK, hece ölçüsünde ise KOŞKU, Aşık şiiriyse KOŞMA, şiirimsi ise SİCİR
vs.dir. Marağalı Abdülkadir’in bu İŞ’i Farsça değil Türkçe olduğu için, onu
Amel, sözlerini de Güfte adlandırmak pek uygun değildir. Yukarıdaki Türkçe
terimler için:
مئهران باهارلی. کوی (موسیقی)، ییر
(آواز)، بییی (رقص)، قوشوق (شعر)، باغدا (تصنیف)، های (آهنگ)، اهزگی (ملودی)، تیرینگه
(ترانه)، ....
[3] Arapça Mecmua’nın
Türkçe karşılığı CÖNK’tür. Tanım ve kökeni için:
[4] غیاثالدین بن
همامالدین خواندمیر، تاریخ حبیب السیر فی اخبار البشر، جلد ٤، صفحه ٣، انتشارات خیام،
١٣٨٠
[5] Meclis: Her hangi bir konuyu görüşmek, konuşmak, tartışmak ve karara bağlamak
üzere, eğlence veya başka amaçlarla bir araya gelmiş devlet görevlilerin ve
resmi makamların toplantısı, oturumu, yığıncak ve topluluğu
[6] Yılmaz Öztuna. Abdülkaadir
Merâği. Türk büyükleri dizisi: 83 . Kültür ve turizm bakanlığı yayınları:
916. s 18.
[7] Çağatayca sözcükler için
ABUŞKA LÛGATİ, SENGLAX, SÜLEYMAN EFENDİ ... gibi çeşitli sözlükler
kullanıldı. Ayrıca Janos Eckmann. ÇAĞATAYCA EL KİTABI; Andras J.
Bodrogligeti, A GRAMMAR OF CHAGHATAY
فرهنگ جغتای-فارسی اثر شیخ سلیمان افندی ازبکی
البخاری، ترجمه و تحشیه حسن عبدالهی جهانی –اوموداوغلو
[8] بر الف لام
پیچیدن، بسان لام الف بر هم پیچیدن (غلامرضا حیدری. کاربرد ادبی و هنری حرف الف در
اشعار شاعران سبک خراسانی).
[9] Farsça ve Arapça
anlamlar icin: Kubbealtı Lugatı http://www.lugatim.com/, https://www.parsi.wiki/ پارسی ویکی , ….
[10] Yard. Doç. Dr. Recep USLU, AMEL, XV. YÜZYIL FORM VE Usûlü,
Abdülkâdir Merâgî’nin TÜRKÇE AMELİ, Mûsikîşinas, sy 11, 2010, s. 177-206
https://www.academia.edu/28675629/Uslu_15inci_YY_AMEL_Formu_ve_Usul%C3%BC_in_Musikisinas
[11] Maytrısimit’te Tegreki
(Tegreki başlar), Tegremizte (Tegremizte yorup), Tegre (Tegre tolı) gibi
biçimler yer alır (Tekin 1976). .... Benzer bir yapı da Uygurca Üç Hikaye‟de
(1946) Tegreki alpı „çevredeki alp(lar)ı‟ şeklindedir.
(Karışık Dilli Eserlere Farklı Bir Bakış. Mevlüt ERDEM, Mustafa SARI)
Kuḏug Tegreki:
The rim of a well (An Etymolgical Dictionary Of Pre-Thirteenth
Century Turkish. Sir Gerard Clauson)
[12] Farhad Rahimi. Fethali
Kaçar'ın Çağatay Türkçesi Sözlüğünde Yer Alan Moğolca Veya Türkçe-Moğolca Ortak
Ve Benzer Sözcükler Üzerine
[13] Tekre: çevre, bölge [ET tegre “daire, çevre, etraf” (OTG: 254, EUTS:
151); EDPT: *tegir-e 485, < ET *tek- “dönmek, dolaşmak”+-ir-e
(Özmen, 1993: 149)] (DS 3867).
[14] -İçreki: Eski Türkçenin Grameri (A. Von Gabain); An Etymolgical
Dictionary of Pre-Thirteenth Century Turkish (Sir Gerard Clauson), ....
-İÇREKİ (İÇİRGÜ): Orhun
kitâbelerinde, Uygur metinlerinde ve Karahanlılarda saraya mensup olanların bir
rütbesi; içerdeki, yâni saraydaki, sarayın iç işleriyle görevli mânalarnda bir
unvan olup, Türkçe İç kökünden gelen İçre sözünden türemiştir. IX. Asırda
Bulgar ileri gelenlerin bir sıfatı olarak dâima unvanlarla beraber görünür:
İçirgu boyla, içürgü bağan vb. (Eski Türk Devletlerinde Unvan ve Terimler)
[15] -Mecmuada Hâce
Abdülkadir’e ait Türkçe bestede ibn-i Sâfi mahlası geçmektedir (vr. 121a). Bu kendisinin kullandıgı bir mahlas olabilir.
[16] Yard. Doç. Dr. Recep USLU, AMEL,
XV. YÜZYIL FORM VE Usûlü, Abdülkâdir Merâgî’nin TÜRKÇE AMELİ, Mûsikîşinas, sy
11, 2010, s. 177-206
https://www.academia.edu/28675629/Uslu_15inci_YY_AMEL_Formu_ve_Usul%C3%BC_in_Musikisinas
[17]
Amel Formu Ve Abdülkâdir Merâgî’nin Anonim Bir Mecmuadaki Amel
Besteleri
[18] Uslu, Mecmua s 15-16
[19] Usta Abdülazîz;
BABASI MERÂGÎ’NIN II. Murâd adına yazdığı Herat üslubu tezhibiyle süslenmiş
824/1421 tarihli Makâsıdü’l-Edvâr (TSMK. Revan. No. 1726)’ının nüshası, II.
MURÂD IÇIN YAPTIĞI TÜRKÇE SÖZLÜ HÜSEYNÎ-AMEL BESTESI ve udu ile Bursa’ya geldi
... (Uslu 2010: 182). (Abdülazîz, Abdülkâdir-zâde,
Hâce Abdülazîz, Usta Abdülazîz)
http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/abdulaziz-abdulkadirzade-hace-abdulaziz
Mecmuada Arapça ve Farsça olan bestelerinin arasında bir tane de Türkçe
bestesi vardır. Osmanlı topraklarına gelemeyen bestekâr, bu bestesini, ilim ve
sanat dünyasındaki kisileri destekleyip onlara bu sahada eserler yazdıran II.
Murat için bestelemistir.... Osmanlı topraklarına gelemeyen bestekâr, bu
bestesini, ilim ve sanat dünyasındaki kişileri himâye ederek bu sahada eserler
yazılmasına öncülük eden II. Murat’a ithaf etmiştir…. (Osman YILDIZ XV. YÜZYILA AİT ANONİM GÜFTE
MECMUASININ İNCELENMESİ Yüksek Lisans Tezi)
[20] MÂHRAN BAHARLI. HOCA ABDÜLKÂDİR MARÂĞÎ
OTOBİYOGRAFİSİ’NİN TASHÎHİ VE DAKİK TÜRKÇE ÇEVİRİSİ
https://sozumuz1.blogspot.com/2021/05/hoca-abdulkadir-meragi.html
[21] Merâgînin Son Müzik Eseri Zevâid-I Fevâid-I Aşere.
Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı. 2018. Birinci Baskı
[22] TÜRKİLİ, İran’ın
kuzeybatısında bütünüyle Türklerle meskun bitişik geniş toprak ve araziye
verilmiş addır. Tahran ve Erak-Nehavend civarından başlayıp Türkiye-Azerbaycan
Respublikası sınırlarına dek uzanan Türkili topraklarının yarısı Azerbaycan
bölgesi, öteki yarısı da eskiden Irak-ı Acem’in Cibal vs adlandırılan
bölgesinden oluşur. Abdülkadir Maraği Türkili’nin Azerbaycan bölgesinde
yerleşen Marağa kentinden, ve ondan önceki ulu Türk Mûsiki üstadı Urmulu Sefiyeddin
(Urmuyi, Urmevi) Türkili’nin Azerbaycan bölgesinde yerleşen Urmu kentindendir.
Marağa ve Urmu’nun Farsçası sırasıyla Merâğé ve Urumiyédir.
[23] Yılmaz Öztuna.
Abdülkaadir Merâği. Türk Büyükleri Dizisi: 83 . Kültür Ve Turizm Bakanlığı
Yayınları: 916. s 22.
[24] اعتقادات تورکان
قیزیلباش اوليه
No comments:
Post a Comment