Wednesday, October 7, 2020

Ucanlı Muallim Ahmed Feyzi Efendi: Türk Bahadırları Savaş Türküsü

 

Ucanlı Muallim Ahmed Feyzi Efendi’den Milli bir Türkü

"Türk Bahadırları" Savaş Türküsü

 

Hasmı durup beklemeye yok lüzum

Gösterelim hep bir uğurdan hücum

İşte pozuldu, kaçıyor hasm-i şûm

Haydı yiyitler, çatalım düşmana

Tîğ-i şererbâr atalım düşmana


26 Mayıs, 1897


Méhran Baharlı

 

Bu koşuk Ucanlı (Tebrizli, Sarablı) Muallim Ahmed Feyzi’nin Türk-Yunanistan savaşları (Otuz Gün Savaşı) sırasında söylediyi milli koşuklarından biridir. Muallim Feyzi yüz otuz yıl bundan önce yazdığı bu koçaklamasında Türk İslam Ordusu’nu yüreklendirerek alkışlamıştır. O bu koşukta Osmanlı Dilâverleri ile birge, Türk Bahadırları, Cenk Erleri derimlerini de kullanmıştır. Bu koşuk, İrandan olan Türkler tarafından yaratılan ve kendinde modern Türk milli bilincini yansıtan ilk edebi örneklerdendir.

1897 yılında Osmanlı Ordu’su Yunan Ordusu’nu üç hafta içinde ezip geçti. Atina’yı ele geçirme an meselesi idi. Başbakan Halil Rafet Paşa, Sultan Abdülhamid’e Atına’nın alınmasını önerip ötündü. Rusya Çarı İkinci Nikola savaşın durdurulmasını istedi. Sultan Abdülhamid’in isteyi üzere savaşkes anlaşması izbasıldı. Osmanlı Ordusu geri çekilince Yunanıstan’ın başlattığı savaş bitmiş oldu.







HARP ŞARKISI (SAVAŞ TÜRKÜSÜ)


Bir zâbitin maiyetine hitabı:


Gayret! Hasmın yüzü dönsün geri

Arş! Ey Osmanlı dilâverleri

Türk bahâdırları, cenk erleri

Arş! Ey Osmanlı dilâverleri


Düşmanı tazyîkle meydan alın

Fırka pozun, saf dağıtın, şan alın

Gayret edin, korku verin, can alın

Arş! Ey Osmanlı dilâverleri


Sâıkaveş esliheniz ışılasın

Göysüne mermileriniz işlesin

Avn-i İlâhî sizi alkışlasın

Arş! Ey Osmanlı dilâverleri


Hûn-i adûdan dereler akmalı

Onda giden gövdelere bakmalı

Kelleleri süngülere takmalı

Arş! Ey Osmanlı dilâverleri


Pîş ü pes-i askere olmuş delîl

Sûre-yi fethi okuyor Cebrail

Cümlemizin nâsiri Rabb-î Halil

Arş! Ey Osmanlı dilâverleri


Düşman-i dûnu edelim hâr ü zâr

Tâ ecel âğûşûna etsin firar

Yurdunu vîran, yuvasın târ ü mar

Arş! Ey Osmanlı dilâverleri


Maiyetin cevabı:


İşte bizim de budur âmâlimiz

Doğdu bugün neyyir-i ikbâlimiz

Şâhid-i akvâldir ef’âlimiz

Haydı yiyitler, çatalım düşmana

Tîğ-i şererbâr atalım düşmana


Biz ki behin asker-i Osmâniyiz

Pâdşeh’in bende-yi fermânıyız

Bîşe-yi harbın kızıl aslanıyız

Haydı yiyitler, çatalım düşmana

Tîğ-i şererbâr atalım düşmana


Eyleyelim hûn-i adûyu nisâr

Arsa-yi harbı edelim lâlezâr

Gösterelim âleme rengin bahâr

Haydı yiyitler, çatalım düşmana

Tîğ-i şererbâr atalım düşmana

 

On nefere kurşunu bir atmalı

Zâbitini askerine katmalı

Düşman evin od gibi patlatmalı

Haydı yiyitler, çatalım düşmana

Tîğ-i şererbâr atalım düşmana


Hasmı durup beklemeye yok lüzum

Gösterelim hep bir uğurdan hücum

İşte pozuldu, kaçıyor hasm-i şûm

Haydı yiyitler, çatalım düşmana

Tîğ-i şererbâr atalım düşmana


Hep bir ağızdan:

 

Bak kaçıyor askeri, baştan başa

Velvele versen nola dâğa, daşa

Pâdşehim çok yaşa!, binler yaşa!

Haydı yiyitler, çatalım düşmana

Tîğ-i şererbâr atalım düşmana


Muallim Feyzi


Sözlük

Adû: düşman

Âğûş: kucak, koyun

Akvâl: sözler

Arsa: alan

Avn-i İlâhî: Tanrının yardımı

Bahadır: Kahraman

Behin: en iyi, üstün

Bende: kul

Birge: birlikte

Bîşe: sazlık, küçük orman

Delîl: Kılavuz

Dilâver: Bahadır, Yılmaz

Dûn: alçak, hakir

Ef’âl: ameller, eylemler

Eslihe: silah

Hâr u zâr: zelil

Hûn: kan

Hûn-i adû: düşmanın kanı

İzbasmak: İmzalamak

Koçaklama: hamâsi şiir

Koşuk: Şiir

Lâlezâr: kızıl renkli lâle bahçesi

Maiyet: bir üst görevlinin yönetimi altında çalışanlar

Nâsir: yardım eden

Neyyir: güneş

Nisâr: serpme, dağıtma, saçma

Ötünmek: rica etmek

Pîş ü pes: ön ve arka

Rengîn: boyalı

Sâıkaveş: Şimşek gibi ışıltılı

Sûm: uğursuz

Şâhid: tanık

Şererbâr: kıvılcımlı, ateşi olan

Târ u mar: darma dağın, Türkçe kökenlidir

Tîğ: kılıç

Ucan: İranın Türk kuzeybatısının–Türkili’nin Azerbaycan bölgesinde bir kent.

No comments:

Post a Comment